1 yıl KPSS süreci, yaklaşık 1 yıl da atama ve yerleştirme sürecinin ardından memuriyete başladığım tarih. Çevrem mutlu, ben hevesliyim. İş hayatı başlıyor, başka bir hayata geçiş yapıyorum. Eşya seçme, yerleşme, şehri öğrenme derken 2+1 evime tam yerleşemeden, insan kaynakları maaşımı ayın 15’ine yetiştirebilmek için gelip başlamanın benim adıma faydalı olduğunu düşünüp beni arıyor. 4 gün sonra maaş almak gayet mantıklı olduğundan erken başlamayı kabul ediyorum ve bunun üzerine misafirhane, ev ve iş üçgeninde ilk haftam başlıyor.
İnsan kaynakları şefi ve personeliyle tanıştıktan sonra müdürün yanına geçiyoruz. Müdür tipik bir okul müdürü; orta boylu, göbekli, saçları hafif dökülmüş, sadece bıyığı eksik. (Bir okulda çalışmıyorum bu arada). Biraz sohbet, muhabbet derken yeminimi edip odasından ayrılıyoruz. (Yemin falan edince her şeyin çok resmi olduğunu düşünmem, kurum içinde paçaları sıvayıp abdest almaya giden, işsizlikten kendilerini inançlarına adayan memurları görünce son buluyor.) İnsan kaynakları personeli beni müdür yardımcısı odasına bırakıp yanımdan ayrılıyor.
Müdür yardımcısı; kel, bıyıklı, gözlerinden fırıldak olduğu belli olan bir tip. Birilerinin lafıyla geldiği koltuğun hikayesini; engelleri aşa aşa, başarı merdivenlerini tırmanmışçasına, tırnaklarıyla kazıya kazıya gelmişçesine anlattıktan sonra biraz da kendini övme faslı başlıyor. Kurumdakiler ona entel dermiş, çok kitap okurmuş falan. (Entel, TDK’ye göre, “entelektüel olmaya özenen ancak bunun için gerekli olan niteliği kazanamamış kimse”, olarak tanımlanıyor bu arada ama muhtemelen bundan habersiz.) Ha bir de sivil hayatında o da “jeans” giyermiş ama bu detayı neden verdi az çok tecrübem olmasına rağmen hala anlayabilmiş değilim. Her neyse kısacası; işini görecek olan adamlar hangi parti üyesiyse, hangi dine mensupsa sırayla onları deneyen “kariyer sahibi” bir yardımcı. Aklıma gelmişken unutmadan söyleyeyim, müdür yardımcısı olsa da kurumdakiler ona müdürüm dermiş, buna dikkat edelim. Yardımcının ego tatmini bittikten ve hayırlı olsun dendikten sonra odasından ayrılıyorum. İnsan kaynakları personeli ile bu sefer birimleri dolaşmaya başlıyoruz.
Sanırım toplam 11 kadar birim ve her birimde ortalama 3 personel bulunuyor. Sırayla hepsini gezdikten sonra ‘resmiyet’ denen şeyin resmi kurumlarla pek alakası olmadığını görüyorum. Hele müdüriyetin olmadığı katı görmeniz lazım, tam lise ortamı sadece internet kafe eksik, o da benim müdürlük vaatlerim arasında. Bir de fark ettiğim kadarıyla personellerin çoğu dindar görünüyor, dediğim gibi herhalde işsizlikten ya da kariyer basamaklarını tırmanmaları için ihtiyaçları olduğunu düşünüyor olabilirler, emin değilim.
Neyse, en sonunda müdürün keyfine göre yerleştiğim birime geliyoruz. Ben gelene kadar 1 şef ve 2 personelle her türlü işsizliğe hazır ve nazır birimim. Şef daha çok esnaf lokantasındaki aşçı şeflerine benzeyen bir tip. Daha fazla betimlemeye gerek yok diye düşünüyorum. Daha sonraları tanıdıkça öğreniyorum ki neredeyse hiçbir işten anlamayan sadece şef odasını ve eşyalarını seven birisi. Bunlar dışında bahsedilecek pek bir tarafı yok. Sokak röportajlarında denk geldiklerinizden birisi gibi düşünebilirsiniz. Diğer 2 personele gelince, kurumdaki en çalışkan ve en bilgili personeller olabilirler. Buraya kadar bahsettiğim veya bahsetmediğim her personelden farklı olarak işlerinin hakkını veren, kurumun resmi kurum olduğunu ancak onların odasında hissedebildiğiniz personeller. Onlarla aynı birimde olduğum için şanslıyım diye düşünüyorum.
Çalıştığım kurum bundan ibaret, 11 aydır sabah 8 akşam 5 gidip geldiğim, niye gittiğimi hala anlayamadığım, gitmesem de işlerin aksamayacağı, odada yalnız olsaydım belki gitmediğimin de anlaşılmayacağı, bir kurum. Az kaynakla çok verim stratejisinin yerine çok kaynakla az verim stratejisini benimsediğimiz güzide kurum.
Teşekkür ederim.