Seni yıllar sonra tekrar görmüştüm. O kadar özlemişim ki seni izledim bir süre. Gözlerin hüzün dolu ve yorgundu nedensizce. Konuşmadık sadece kısa bir bakış atmıştı. Bir kaç saat sonra yine karşılaşmıştık. Bu sefer kısa ve gereksiz bir dialog dolandı aramızda. Bu kadardı o gün. Dolunay vardı gökyüzünde. Bense kaktüsten çiçeği açmış bir kız kadar mutlu ve umutluydum. Ama kaktüsün çiçeği göstermelikti sadece, bunu başta tahmin etmesine rağmen bağlanmıştı ona sebepsizce. İşte böyle başlamıştı her şey. Bir dolunay gecesi tekrar alev almıştı her yer. Yanıyordum, bir ay bile dayanamadım. Artık bir şeyler yapmam gerekiyor diye düşünüyordum, o korkan kız ateşe atlıyordu ne olacağını bilmeden. Bir cesaretle yapmıştı, belki yılın en berbat hatası olacaktı. Başta hissetmesine rağmen, yangından sağlam çıkamayacağını bilmesine rağmen, yapmıştı bir delilik. Aşkın gözü kördü ve o göremiyordu hiçbir şey, bir şey dışında. Seven insan için her bir kelime, her bir soru, her bir bakış birçok umuttu. Her ne olursa olsun dürüst olmakta bir adamlıktı. Karşıdakinin hislerini bilmemek her şeyi alt üst etmeye yetiyor, çaba göstermek için elden gelenin ardına konmamasını gerektiğini düşündürüyordu. Ne kadar acısada can, bıkmıyordu sevmekten sanki her gün daha da artıyordu sevgisi. Sanki tanımadığı bir insana bile etmediği o yabancı muamelesi görüyordum. Böyle duygularım ve tercihlerimle tatlı sözcüklerle oynanıyor gibiydi. Belki kırmak istemiyordu bu yüzden bu tarzdan söylüyordu bazı şeyleri kıyamam diyordu ama işkence ediyordu duygularıma, tüm cesaretime ve ona olan saygıma. Aslında biliyordum fazla saygı ve sevgiyi hak etmeyen birine gösteriyordum ancak kalp öyle bir organ ki, öyle tehlikeli ki bazen bunu kime vereceğini seçemiyordun. Midem ağrıyor, uyuyamıyor, artık yaşama arzumda kalmamıştı. Hiçbir şeyi önemsememeye başlamıştım. Artık şarkılar derdime derman olamıyordu, basitlerdi. Kana peçete dayanmıyordu, fazlası lazımdı. Bir yara bandı kâfi idi ancak sadece bir tanesi durdurabilirdi kanı. Belki bunu biliyor, hissediyor ve geçici şeylerle geçiştirmeye çalışıyordu. Aslında önemsiz birisiydim olsa da olur olmasa da olur birisi. Ben dayanamaz, kıyamazken ona, çoktan kurban olarak belirlenmiştim oysa. Ve dinmeyen acılar, ardı ardına akan bir avuç kan geri içiliyordu her seferinde. Kan kusmaya başlamıştım ve buna artık dayanamıyordum. Ya ben mahvolacaktım bitecektim ya da içimdeki şeyler ölmeye mahkumdu. Zor da olsa her şeyi dökmüştüm ortaya, yine gururumu yeren sere bir sorudan sonra. Rahatlamıştım, temiz, biraz gergin ancak bir yandan bırakıyor gibiydim onu ait olduğu yere. Kan uzun süre durmak zorundaydı çok boşalsa bile. Ne zaman kesileceği hesaplanamaz, bilinmezdi. Yılların gizli sandığı beş ay içinde açılıp, kapatılmıştı.
Ansızın yine bir dolunay gecesi durmuştu o akan kan. O dua kabul olmuştu belki de ve yara da yok olmuştu garip bir şekilde. Herkes layıkıyla layığını bulurdu bu hayatta. Üzülmüyorum artık. Ne nezaketimi, ne de güzel bir sözümü hak edecek aslında ne suratın vardı, ne de karakterin.
Hoşça kal demem için bile fazla kalpsiz ve kibirli, şu iki kelimenin içindeki o güzelliği bile anlamayan aptala anca git demek yeterdi.
Gittin mi büyük gideceksin!
Ayrılık bile gurur duyacak seninle
Gittin mi ayakların onun yakınından bile geçmeyecek
Gölgen bile kalmayacak ardında
Gittin mi onurunla gideceksin
Can Yücel
18.08