Sizin dilinizden sesleniyorum şimdi size! Solgun kelimeler düşüyor dilimden bana yakışmayacak kadar karamsar ve renksiz. Harflerin gülüşmediği cümlelerle sesleniyorum size!
Sizin gözlerinizden bakıyorum şimdi size! Renkleri görmeyen, gökkuşağını siyah beyazdan ibaret sanan gözlerinizden, parıltısını yitirmiş gözbebeklerinizin içinden, küsüp solmuş çiçekler gibi bakışlarınızın derinliğinden, usulca inip kalkan gözkapaklarınızın altından bakıyorum.
Sizin kulaklarınızla dinliyorum şimdi sizi! Notaları duyamayan ve sırf bu yüzden doğanın ahengine ayak uyduramayan sizlerin kulağıyla dinliyorum sessizliğin sesini, evrenin ince esprisini. Sizin ellerinizle dokunuyorum şimdi size! Hissiz. Parmaklarımın ucunda bitiveriyor teninizin soğuk ruhu, üfleyip gönderiyorum dokunduğum her ayrıntıyı.
Sizin kalbinizle seviyorum şimdi sizi! Korkunç! Sabahına atmamak istiyor her günün sonunda, geceye yetişmemek niyeti ile işe koyuluyor her sabah gün doğduğunda.
…
Bir daha sevemeyeceğimi düşünmek kadar acı veriyor duygusuz duygularınızın evreninde yaşamak. Bir daha okuyamayacağımı düşünmek kadar kahrediyor güzel bakamamak, canınızı yakmıyor mu sizin de siyah-beyaz gökkuşağının varlığı? Ne çabuk alıştınız yağmurun siyah yağmasına, elmanın gri oluşuna, ağaçların gözyaşlarına…
Evrenin çığlığını duyamacak kadar sağır
Anlaşamayacak kadar dilsiz
Hissedemeyecek kadar duygusuz…
Nasıl?
Karar veriyorum işte sonunda, yüzyıllardır içinden çıkamadığım düğümler birer birer çözülüyor mu yoksa? Yoksa sadece düğümlenip duruyor mu her çabamda?
Cevaplayamadığım sorular günbegün artarken zihnimde yer kalmıyor size, bize, bana.
Vazgeçiyorum, size sizin dilinizden seslenemiyor, gözlerinizden bakamıyor, kalbinizle sevemiyorum.
Bağışlayın savaşamadan gidiyorum, yaşamak elimde olan bir olgu olmasa da yaşamıma son vermek hissi parmaklarımın ucundan dökülüyor.
Dünya bitti, kapatıp gidelim.
Elveda