Beklentiler neyi ifade eder ?
Beklentiler başarıyı etkiler mi?
Tüm bu sorulara cevap, Pygmalion etkisi.
Self Fulfilling Prophecy (kendini gerçekleştiren kehanet). Yani bir şeyin sırf beklendiği için, beklendiği gibi sonuçlanması durumu.Daha çok bilinen adıyla Pygmalion etkisi !
Bu konuyu daha detaylı açıklamadan önce isminin nereden geldiğini gelin birlikte inceleyelim.
Pygmalion antik bir hikayedir ve hikayede bir Yunan heykeltıraşının yaptığı mermer kadın heykeline aşık olması anlatılır. Bir insana aşık olamayan Pygmalion Afrodit’e yalvarır ve heykel aynı formda bir kadına dönüşür. Ve heykeltraş heykeli ile evlenerek bir de çocuk sahibi olur. Burada Pygmalion’ın heykeline duyduğu takıntı heykelin canlanmasına vesile olmuştur. Bu nedenle beklentilerin hayata geçmesi için kullanılan bir metafor haline gelmiştir. Bu etkiyi hayatımızın her alanında görüyoruz. Okullarda, şirketlerde, ailelerde… O yüzden Pygmalion etkisini doğru anladığımızda çocuklarımızı, arkadaşlarımızı, çalışanlarımızı veya bizi yönetenleri çok daha iyi analiz edebilir ve yönlendirebiliriz. Beklentilerimizin nelere yol açtığını anladığımızda yüksek beklentilerimizin olmasının ne kadar büyük faydaları olabileceğini daha iyi idrak edebiliriz. Bu kendini gerçekleştiren kehanet etkisini ortaya atanlardan biri sosyolog Robert Merton’dır. 1948’de Merton bu konudaki ilk araştırmasını yayımlamış ve bu araştırmasında Pygmalion etkisini şu şekilde tanımlamıştır: “Zaman içinde gerçeğe dönüşen inanışlar.” Tarihte ilk kez mi farkına vardık bu mevzunun ? Tabi ki hayır.
Tarih boyunca filozoflar, psikologlar bu konuyu tartışıyor ve yorumlar yapıyordu. Örneğin Jacques Bossuet 17. Yüzyılda şöyle demişti: “Zayıflıkların en büyüğü zayıf görünmekten aşırı korku duymaktır.” Sigmund Freud’un da bir cümlesi buna işaret ediyor: “Bir insan ailede ebeveynlerinin en değerli çocuğuysa bu his hayatının tamamına yayılır ve başarılı olan insanların çoğuna bakarsanız bu hikayeyi görürsünüz.”
Fakat Pygmalion etkisi ile ilgili ilk ciddi çalışma 1968 yılında Robert Rosenthal ve Lenore Jacobson tarafından yapılmıştır. Çalışma ve sonuçları gerçekten çok çarpıcı. Hatta psikoloji tarihinde en çok alıntı yapılan ve tartışılan çalışmalardan biri olmuştur. Şöyle ki. Rosenthal ve Jacobson bir ilkokulda öğrenciler üzerinde IQ testi yapıyor. Bu testin sonuçlarına göre öğretmenlere öğrencilerden %20’sinin üstün zeka potansiyeli olduğu söyleniyor. Ve öğretmenlere bu çocukların isimleri de veriliyor. Diğer çocukların seviyeleri ile ilgili bir bilgi verilmiyor etik nedenlerle ama asıl olay şu. Öğretmenler isimleri verilen öğrencilerin IQ testlerine bakılmıyor. Yani bu çocuklar tamamen rastgele seçiliyor. Aralarında IQ testi sonuçları ortalama altı olan da var ortalama olan da. Fakat öğretmenler bu öğrencilerin üstün zekalı olduğu bilgisini alıyor. Öğrenciler arasındaki tek fark öğretmenlerin kendilerinden beklentileriydi. Ve sonuçlar da hiç şaşırtmayacaktı. Deneyin sonunda öğrencilere tekrar IQ testi yapılıyor. Tüm öğrencilerde gelişme görülürken isimleri verilen öğrencilerin test sonuçlarında sıradışı artışlar gözlemleniyor. Çok daha yüksek performans gösteriyorlar.
Daha da ilginç bir çalışmada ise yine Rosenthal bu çalışmayı yürütmeden önce hayvanlarla bir çalışma yürütüyor. Bildiğimiz laboratuvar fareleri ile. Bir öğrenci grubuna iki grup fare veriliyor. Bir grup farenin çok yavaş öğrendiği diğerlerininse çok daha hızlı öğrendiği söyleniyor. Yine tahmin edeceğiniz gibi bu fareler tamamen rastgele seçilmişti ve sonuçta da öğrencilerin daha iyi olduğunu düşündüğü fareler bir süre sonra labirentten kolayca çıkabiliyorlardı. Diğerleri ise labirentte kaybolup duruyordu. Hiçbir suçu olmayan fareler. Bu çalışmanın çarpıcı sonuçları ile ilgili Rosenthal’ın gözlemleri de çok ilginç. Üstün zeka potansiyeli olduğu iddia edilen, aslında diğerlerinden farklı olmayan çocukların deney sonunda çok daha başarılı olmasının nedenleri ile ilgili Rosenthal’ın çıkarımları şunlar: Öğretmenler bu öğrencilere karşı ister istemez daha sıcak ve arkadaşça davranıyorlardı. Öğretmenler bu öğrencilere daha fazla zaman ayırıyor ve daha fazla yardım ediyordu. Bu öğrencilere ders sırasında daha fazla söz hakkı veriyordu. Ve yine bu öğrencilere hataları ile ilgili geribildirim yaparken öğretmenler daha yapıcıydı. Ve bunları tamamen bilinçsiz şekilde, tepkisel olarak yapıyordu bu öğretmenler. Ama daha önce de bahsedildiği gibi bu çalışmanın yankıları çok daha geniş ve bize anlattığı bir çok şey var. Nereye bakarsanız bakın bunları görebilirsiniz. Bir insana daha iyisini yapabileceğini söylediğinizde o da potansiyelini zorluyor ve daha iyisini yapıyor. Bir döngü bu her anlamda. Pozitif veyahut negatif. Daha geniş çerçeveden baktığımızda ise tüm hayatımızı etkileyen bir döngüden bahsediyoruz.
Pygmalion etkisi bize şunu gösteriyor. Gerçeklik subjektiftir. Ve bu gerçekliği ailemiz, arkadaşlarımız, yöneticilerimiz, toplum manipüle edebiliyor. Başarılarımız, düşünce biçimimiz, davranışlarımız ve kendimizle ilgili algımızı çevremizdeki insanlar etkiliyor. Bu kişilerin beklentilerine göre şekilleniyor. Elbette burada şunu da vurgulamak lazım. Pygmalion etkisi bize herkes her şeyi yapabilir demiyor. Fiziksel ya da zihinsel olarak yetersiz kişilerden aşırı yüksek beklentileriniz olduğunda o kişiyi strese sokabiliyor ve tamamen ters bir etki doğurabiliyor. Yani işin özüne odaklanırsak Pygmalion etkisi mistik bir durum ya da bir kişisel gelişim zırvası değil. Birinin, çocukların veya öğrencilerin potansiyelini görebilir ve onlara yapabilecekleri şeyler konusunda destek olur ve yönlendirirsek gerçek potansiyelini gerçekleştirmelerine olanak sağlayabiliriz.
Carl Sagan’ın da söylediği gibi: “Çocuklarımıza sunduğumuz hedefler geleceği şekillendirir. Bu hedeflerin ne olduğu çok önemlidir. Pozitif beklentiler kendini geliştiren kehanetlere dönüşebilir. Yani hayaller birer harita gibidir.”
Pozitif beklentiler ve pozitif bir bakış açısıyla kendinizi veya sizden daha iyisini bekleyenleri haklı çıkarmak için elinizden geleni yapar, bunun için kanıtlar ararsınız. Ve sonunda bu beklentilerin gerçeğe dönüştüğünü göreceksiniz.