Yaş alma konusuna devam edelim istiyorum…
Yaş Almak Güzel Bir Şey mi? başlıklı yazımda, ruhumuzun yaşlanmamasının önemli ve gerekli olduğunu belirtmiştim. Umarım dikkate almışsındır bu sözleri güzel okuyucu. Çünkü, tecrübe ile sabit bu öneriler ışığında belki de şöyle bir silkelenip kendine gelir, hayata ve kendine daha farklı, daha olumlu gözlerle bakabilirsin. Bazen, bildiğimiz şeyleri bile birilerinin bize hatırlatmasına, söylemesine ve uygulamamız için motive etmesine ihtiyaç duyarız. Bu yüzden birbirimize iyi, güzel, olumlu, tedbirli, faydalı şeyleri hatırlatmalıyız. Senin de önerilerin olursa seve seve dinlerim mesela. Öğrenmeye, gelişmeye, geliştirmeye açık olduğumuz sürece, mutlu ve huzurlu olmaya da adım atmış oluruz zaten.
Her geçen yıl yeni bir yaş alacağız ve yaşlanacağız. Durum bu! Beş kere beş yirmibeş! Değişmez! Ha, “O, iki kere iki dört” değil miydi?” diyecek olursan; “Evet ama neden beş kere beş de olmasın, o da değişmiyor ki?!” derim. Hem de kafiyeli. Kafiyeyi seviyorum. Bir de her yaşımı sevdim, seviyorum ve seveceğim. Neden mi? Neden olmasın!
Yaşamamızın, var olmamızın, hayatımızın anlamını kavrayıp amacımızı da biliyorsak, niçin bırakmayalım ki kendimizi yıllara. Her insanın anlam arayışı farklı tabii. Hayatta bizim için önemli olan şeyleri belirleyip -ki bunların üçü beşi geçmemesi daha sağlıklı bir sonuç doğurur- onların üzerinden bir amaç edinirsen, hayatın anlamını daha rahat kavrayıp, daha huzurlu yaşayabilirsin. Hayatı anlamlandırman, ruh beden olarak daha sağlıklı, genç ve dinç kalmana yardımcı olur.
Her konuda araştırmalar yapıldığı gibi, bu konuda da yapılmış. Bilim insanları da bana katılmış güzel okur. Biliyoruz da söylüyoruz canım Kooploglu.
San Diego Üniversitesi’nde, yirmi bir ve yüz yaş aralığında bin kişi ile bir çalışma gerçekleştirmişler. Yaş ortalaması kırk iki ve seksen olan iki grup oluşturmuşlar. Ve bula bula, insanların altmış yaşından sonra tekrar hayatın anlamını aramaya başladıkları sonucunu bulmuşlar. E, tabii, yaş ilerledikçe sağlık sorunları ve bedensel güç kaybı geldikçe, kişi daha farklı bakmaya başlıyor yaşantısına ve hayata. Amaç ve anlam farklı boyuta geçebiliyor. Önemli olan henüz genç iken amacımızı gerçek anlamda belirleyip, hayatımızı da onunla birlikte anlamlandırabilmek. Fizyolojik, psikolojik manada gelişip büyüdükçe ve hayatın çetrefilli aşamalarından geçtikçe duygularımız, düşüncelerimiz daha bir derinleşip olgunlaşıyor. Böylece geçen zamanda saatler, ellili altmışlı rakamları gösterdiğinde, bizim de hayatı anlamlandırışımız değişebiliyor tabii. Yirmilerinde okulu, kursu, gelecek kaygısı; otuzlarında ve kırklarında kariyeri, engeli bariyeri, eşi, çocuğu, geçim derdi; ellilerinde belki hala kariyeri, emekli olma derdi, eş dost eleme devreleri, insan ilişkilerinde seçici olma devri derken; altmışlar ve sonrası sağlık, huzur arayışı içinde geçip gidiyor işte. Bu arada da amaç ve anlam arayışı kişinin ruhuna, vizyonuna, zorunluluklarına, yaptıklarına ve yapamadıklarına göre değişiyor.
2050 yılına kadar altmış yaş ve üstü dünya nüfusunun toplam iki milyar olmasını bekleniyormuş. Epeyce fazla değil mi? Amaç ve anlam bir yana gençliğe, güzelliğe, ölümsüzlüğe ilgi ve istek arttıkça böyle kalınmasını sağlayacak teknolojik yenilikler de gelişmeye devam edecek tabii. E, o zaman yaşlı nüfusu azalmaz mı?
Bilim insanlarına göre dört tip yaşlanma modeli varmış cancağızım; Bağışıklık, Böbrek, Karaciğer ve Metabolik olmak üzere yaşlanmayı etkileyen dört ageotip belirlenmiş.
Hangi ageotip’e sahipseniz o konuda rahatsızlar gelişebiliyor yaşlanma sürecinde. Yani örneğin; karaciğer ageotip’sen, doğal olarak karaciğerle ilgili sorun yaşayabiliyorsun. Bu durumda hangi ageotip türü olduğunu öğrenip, olumsuz alışkanlıklarını değiştirirsen riski azaltmış oluyorsun. Ancak birden fazla yaşlanma tipine sahip olabilirmişiz. Bu da daha fazla risk demek ve yaşam tarzımız da yaşlanma türümüzü değiştirmezmiş. Oh, iyi içim ferahladı?!. Ne karamsar bir araştırmaymış bu yahu.
Yaşlanmayı geciktirmeyi sağlayacak yeni bir yaşlanma süreci keşfedilmiş ama yenilerde. Hadi yine iyiyiz. Maya hücreleri üzerinde yapılmış deneyler ve bilinen iki yaşlanma türünden sonra üçüncü bir yaşlanma türü ortaya çıkmış. Bu yeni yaşlanma süreci tüm hücrelere uygulanabilirse, yaşlanmayı erteleme ve ortalama yaşam süresinini uzatma da mümkün olabilecekmiş. Hadi bakalım…
Aa… Şurada bir araştırma daha varmış! Bir iyi, bir de kötü haberli bu araştırma;
Farelerde yaşlanmanın etkilerini durdurup bir de üstüne üstlük gençleştiren araştırmacılar, kısırlık ve beyin hastalıkları gibi rahatsızlıkları da iyileştirmişler. Kromozonların uçlarında, onları koruyan ve kalkan görevi gören telomerler varmış. Farecikler tüm hayatları boyunca telomer oluşturabilirlermiş ancak insanlarda telomer oluşumu ergenlikten sonra bitiyormuş. Ve fakat bu telomerler, hücre sayısını arttırdığı için orada olan bir kanseri de tetikleyebiliyorlarmış. Bu durumda da araştırmanın devam etmesi oldukça zor görünüyormuş.
Yaşlanma süreci bebeklik, çocukluk, ergenlik ve yetişkinlik dönemleri gibi gelişimsel bir süreç sonuçta. Diğer dönemlerde olduğu gibi bu dönemin de kendine has özellikleri veya problemleri var. Süreçte genel özellikler aynı olmakla birlikte her birey için farklı farklı yaşanıyor tabii. Bir de psikolojik boyutu var. Yaşam kalitemiz ve memnuniyetimiz, maneviyata bakışımız ve olgunluğumuz, hayatı daha iyimser gözlemleyişimiz, eskiye fazla özlem duymadan yeninin tadını çıkartmamız, nesil olarak daha gençlerle ve akranlarımızla olan ilişkilerimizdeki kabullenişimiz; iyi ve sağlıklı bir yaşlanma süreci yaşamamız için gerekli olan şeyler. Bu özellikleri kazanmalıyız ki; yaşlandığımız için üzüleceğimize, yeni yaş’lar alıp deneyimler kazandığımız için sevinebilelim. Sonuçta bu dünyada kalmayacağız. Bu gerçeği bildiğimize ve önüne geçemeyeceğimize göre, niçin kendimizi boşu boşuna sıkalım. En güzeli, olanı olduğu üzere kabul edip her anın tadını çıkartmaya çalışmak. Geçmişi değil, şimdiyi yaşamak. Ruh ve beden sağlığımız için buna mecburuz.
Ruhuna iyi gelen şeyleri yap, sana iyi gelen insanlarla görüş, yeni hobiler edin, vs. Yeter ki, yeni stresler ve hayal kırıklıkları biriktirme. Her yaşın ayrı güzelliği ve özelliği var. Hiçbir şey için geç değil. Değerlendir.
Birçok örneği var ama geçen gün okuduğum bir tanesini paylaşayım. Çin’de oyunculuk ve modellik yapan evli ve 83 yaşındaki Deshun Wang ile tanışın; 44 yaşındayken ingilizce öğreniyor. 49 yaşındayken pandomim öğrenmek için evini ve işini bırakıp Pekin’e gidiyor. 50 yaşındayken spor salonuna gitmeye başlıyor. 57 yaşındayken kendine özgü “Yaşayan Heykeller” sanatını yaratıyor ve çok ilgi görüyor. 67 yaşındayken oyunculuğa başlıyor ve iyi sinema filmlerinde rol alıyor. 79 yaşındayken de modellik yapmaya başlıyor. İki çocuk ve bir torun sahibi olan 83 yaşındaki bu azimli adam, hala gerçekleştirmek istediği hayallerinden bahsediyor. Ve “Herkes istediği kadar hayatını değiştirebilir. Önemli olan bir amacının olması. Kafa olarak sağlıklıysan, ne yaptığını biliyorsun demektir. Yaşınızı doğa belirler ancak kafa yapınızı siz.” diyor. Bence epey ilham verici bir örnek.
Yaşımızın rakam olarak ne olduğu hiç önemli değil. Hissiyatımız önemli canım okuyucu. Daha önce de söylediğimi tekrarlayacağım; her şey için geçerli olduğu üzere, yaşlı hissedip hissetmemek bize bağlı. Ruhen genç kalmaya karar ver hemen!..
Doğala özdeş aromalı, katkısız, saf, temiz, berrak zihinli, huzurlu ve sağlıklı günler dilerim sevgili Kooplog’cu. ツ
NOT:
Fotoğraf: Instagram’da @nevien_ibrahim