BİRAZ SAÇMALAMAK İSTEDİM…
Aslında birkaç defa yazmayı denedim, bazen birkaç cümle bazen birkaç paragraf yazıp sonra yeniden vazgeçtim ya da pes ettim.
Şuan yine ofisimin karanlık odasında bilgisayarımın ekranında yansıyan ışık, çayımın ve sigaramın beyaz dumanı her nefeste karanlığa karışıp kaybolurken
İlhamlarıma seslendim.
Bir üveyik kadar ürkektir ilhamlar, sessiz olmalı, bazen karanlık bir odanın penceresinde yansıyan bir ışıkla,bazen bir cam kenarında otururken yağmur damlalarıyla konar pencerenin önüne.
Aslında şuan da ne yazcagımı bilmiyorum, kalbimi parmaklarımın ucuna takıp kelimelerin akışına bırakacağım Erhan’ı.
Saçmalamak geliyor bu defa içimden.Özgürce ve bile bile saçmalamak
Hayatı yavaş çekim yaşamış ve hayatınız boyunca yaşınızdan daha büyük yük taşımış biriyseniz eğer, saçmalama özgürlügünden mahrumsunuz demektir.
Oysa Aslında her insanın bazen ihtiyacı vardır buna,saçmalamaya,saçmaladıkça rahatlamaya..
Bu defa saçmaladığını bile bile saçmalamak,oysa her gün mantıklı sandığım ne saçmalıklar içinde boğulmuyor muyuz? İşte ben bu defa bile bile ve özgürce saçmalamak istiyorum arkadaşlar!!!
Yine yorucu bir gündü, susmayan telefon ve her defasında bir an önce sussun diye beklediklerim.
Konuşmaktan yoruluyorum her günün sonrasında ama yazmak,yazmak bambaşka çünkü yazarken birileri seni değil bu defa sen kendini dinliyorsun adeta.
Dinlemek konuşmaktan daha zor bir sanattır çünkü dinlemek tahammül ister,dinlemek sabır ister.
Oysa ağzı olan konuşur, bilende konuşur bilmeyende.
Şimdi sizlerden beş on dakika boyunca tahammüllerinizi arz ederek, Erhan’la kelimelerin ve cümlelerin yolculuğuna davet ediyorum.
Şimdi düşünüyorum da,bir hadi bilemedim iki piyango bileti boyunda yazdığım yada yazacağım yazımın ne ağırlığı olabilir ki?
Bir çeyrek bilet peşinde çaresizce umut kovalayan milyonların karşısına dikilip “Heeey durun bir de beni dinleyin, ben de hayatınızı değiştirebilirim.” diyebilir miyim bu yazıyla ?
Size bir çeyrek biletten göz kırpan serveti vaat edebilir miyim ? Yoksulluğun acı nefesiyle uzandıkları bir yastıktan, servete boğulmuş olarak uyanma hayalinin yerine geçebilir mi?
Aslında her yazı bu iddiayı değilse bile, bu umudu barındırır satır aralarında… Her bilete vuran bir ikramiyedir yazı… Harflere ilmeklenmiş uçan halısına bindiğinizde, birkaç dakikalık yolculuk boyunca umudun başka adreslerini de gösterebilir sizlere ki o da az zenginlik değildir haaa 🙂
Kelimeler öyle bir araya toplaşır ki bazen , rüzgarlar doğuran bir ormana dönüşür yazı. bir dildir, dilinizdekini yazan,birde parmaktır ona elçilik yapan ve bir tutam saç omzunuza yaslanan…
Cümleler bazen bir el bazen bir tokattır, sözcük sözcük kırbaçlaşan; bazen şefkatli bir dokunuş, saçınızı okşayan…
Yazan açısından ise nadiren bir cennettir yazı; ama bazende cehennem…
bir iç dökme seansıdır, konuşma özürlülerin,yada konuşmak istemeyenlerin…( benim )
Satırlar uzadıkça siz yazıyı yazmazsınız artık, yazı sizi yazar. Mürekkepten bir banyoda şeffaflaşır cildiniz. Ruhunuz her sözcükte biraz daha soyunur. Her cümle, yen bir düğümünü çözer yüreğinizin…
Ve yazı ele verir yazarını.
Bazen de bir silah olur öfke kusan; doğrar satırlarla zulmün askerlerini…
İdam fermanıdır yazarının, celladı, darağacı… Kah yangına dökülen bir tas benzindir, kah yaraya basılan bir tutam tütün… Bazen yazdıkça bilenirsiniz: Kalemin sivri ucu, biley taşında alev alev keskinleşen bir bıçağa döner, sürtündükçe kağıda.
Veee ………..