Sultan Galiyev, Türkçü değil, tam anlamıyla bir Leninisttir.Turancılığı, Türkçülük içermez. Çünkü Galiyev’in zihnindeki Leninist “Turan Sosyalist Halklar Federasyonu”, Sovyetlerin bünyesindeki
Müslümân toplumlar içindir. Türkler, Çerkesler, Tâcikler, Çeçenler gibi… Ama meselâ Türkiye dâhil değildir. Zâten Galiyev, millîyetçiliği de kabûl etmez. Klasik bir bakışla, burjuva şovenizmi olarak görür.
O, bir Leninist olarak yaşamış, bir Leninist olarak ölmüştür. O Sovyet anayasında yer alan ulusların kaderlerini kendilerinin özgürce tayin edeceği “isteyen cumhuriyet istediği zaman federasyondan ayrılma hakkına sahiptir” fikrini savunmuş bu yüzden Pantürkizm ve faşistlikle suçlanmıştır.
Sovyetler Birliği’nin yapısı içerisinde Volga-Ural devleti gibi parti çizgisine aykırı olmayacak işler savunmuş ve bu nedenle de ta 1923’te partiden ihraç edilmişti!
Tatar-Başkurt Cumhuriyeti kurulmasını savunduğu için bir devrim önderini anayasaya rağmen mahkûm edebiliyorlar.
İlk başta Ural Sovyetleri 3. Kongresi’nde nüfusunun %65’i Tatar ve Başkurt olmasına karşın yönetimde çoğunluğun Ruslara ait olmasını eleştirdi ve UKTH’ya göre referandum yapılmasını istedi. Talep kabul edildi ama sadece işçi temsilcilerinin oy kullanması kararlaştırılmıştı. Tatar ve Başkurtların çoğunluğunun kırlarda yaşıyor olması nedeniyle çoğunluk yine Ruslarda kaldı. Galiyevin “sömürge halkların proleter halklar olduğu” ve dolayısıyla tümümün oy hakkı olması gerektiği savı “Marksizme uygun olmadığı” gerekçesiyle reddedildi.
8 Mart 1918’de Müslüman Emekçileri Konferansı Moskova’da toplandı. Toplantıda Müslüman halkları Bolşevik Parti’ye kazanmak amacıyla Müslüman Sosyalist Partisi isimli bir örgütün kurulmasının yanında Galiyev’in düşüncelerinin temelinde yatan bir Müslüman Kızıl Ordusu’nun, Kızıl Ordu’ya bağlı olarak kurulmasına da karar verildi. Bundan on gün sonra da Stalin’in başında olduğu Milliyetler Komiserliği Çarlık döneminde değişik parçalara ayrılmış olan Tatar ve Başkurtların Tatar-Başkurt Cumhuriyeti‘nde birleştirilmesi kararını verdi. Başka sembolik taleplerin de içerisinde yer aldığı bu kararların Bolşevikler tarafından da kabul edilmesi, Müslümanlar arasında büyük destek gördü; Menşevik Tatarların çoğu Bolşevik saflara geçerken iki ay içerisinde Müslüman Kızıl Ordu 50’000 kişiyi buldu ve Urallar’da karşı devrimci Kolçak’a karşı savaşan Kızıl Ordu güçlerinin ¾’ünü oluşturur hale geldi.
Kararın Müslümanlar arasında yarattığı desteği Vahidov hızla genişleyen bir örgütlenmeye dönüştürdü ve içlerinde değişik Müslüman milliyetlere mensup Sultan Galiyev-Galimcan İbrahimov (Tataristan), Veli İbrahimov (Kırım), Turar Rıskulov–İsmail Sadvokasov (Kazakistan), Necmettin Samurski (Dağıstan), Neriman Nerimanov (Azerbaycan), Feyzullah Hocayev–Ekmel İkramov (Türkistan) isimli Bolşeviklerin yer aldığı öncü bir grup oluşturdu. Tam bu sırada Mustafa Suphi de Müslüman Komiserliği yönetimine alındı ve Yeni Dünya gazetesini çıkarmaya başladı.
Örgütlemenin genişlemesi sonucu 17-23 Haziran 1918 tarihleri arasında Müslüman Komünistleri Birinci Konferansı Kazan’da toplandı ve kongrede Müslüman Komünistleri Bolşevik Partisi‘nin diye bir partinin Bolşevik Partisi’nden özerk olarak kurulmasına karar verildi. Toplantı kendisini Kongre yerine ikame ederek Galiyev’in de olduğu 11 kişilik bir Merkez Komitesi seçti.
Bu atılan adımdan iki hafta sonra 6 Ağustos 1918 tarihinde, Moskova üzerine bir sefer başlatmış olan Kolçak’ın Beyaz Ordusu Kızıl Ordu’yu püskürterek Kazan’ı ele geçirdi. Vahidov bu çatışma sırasında esir düştü ve kurşuna dizildi. Kızıl Ordu’nun Komutanlığı’na Galiyev getirildi ve 10 Eylül’de kent beyazlardan kurtarıldı. Bu zafer aynı zamanda Moskova’nın da tehditten kurtarılması anlamına geldiğinden Galiyev’e büyük itibar sağladı ve iç savaşın bitiminde de Vahidov’un tüm görevleri Galiyev’e verildi. Galiyev, Bolşevik Partisi içerisindeki güvenilirliğini artırırken tüm Müslüman halkların da en tanınmış önderi olarak görülmeye başladı.
1919’un başlarında, MÜSKOM, 26 kentte örgütlenmiş, birçok dilde 10 ayrı gazete çıkaracak bir güce ulaşmıştı. Bu arada Müslüman Kızıl Ordusu 200’000 savaşçıya ulaşmış ve genel Kızıl Ordu’nun beşte birini oluşturmaktaydı.
Müslümanların özerk örgütlenmesinin bu kadar güçlenmesi Stalin’in karşı tedbirlerinin duvarına çaptı: 19 Ekim 1918’de MÜSKOM’un yerel örgütlerinin Moskova’da bulundukları bölgelerdeki Bolşevik Parti örgütlerine bağlanması kararı çıktı.
Buna karşı Galiyev de 5 Kasım 1918’de 1. Müslüman Komünistleri Kongresi‘ni toplantıya çağırdı ama Kongre’de Stalin ağır bastı ve onun isteği üzerine Kongre, Müslüman Komünist Partisi‘ni lağvetme ve en alt birimine kadar Bolşevik Partisi’ne bağlama kararı aldı.
MÜSKOM lağvedilirken Galiyev de, Tüm Rusya Müslümanları’nın liderliğinden Tatar-Başkurt Komiserliği’ne tenzil edildi. Bu apaçık ulusların kaderlerini tayin hakkının ihlali, özerkliğin ortadan kaldırılmasından başka bir şey değildi.
Bolşevik Partisi’nin Mart 1919’da toplanan 8. Kongresi’nde bu kararlar onaylandı ve ulusal örgütlenmelerin özerkliğine son verildi. Stalin’in başkan ve Galiyev’in de yardımcısı olduğu Müslüman Örgütleri Merkez Bürosu’nun ismi Doğu Halkları Komünist Örgütleri Merkez Bürosu olarak değiştirildi. Özerkliklere son verilmesiyle esasında altı boş hale gelen bu örgütlenme Galiyev’in de gerçekte yetkisizleştirilmesi anlamına gelmekteydi. Açıklanan KGB belgelerine göre (bu belgelerin ne kadar doğru olduğu da tartışmalıdır) özerkliğin ve özerklik savunucusu olanların tasfiyesinin ardından Galiyev, Nisan 1919’da gizli bir örgütlenme başlattı. 25 Temmuz 1929’deki tutuklanmasında verdiği iddia edilen ifadesinde “Turan Sosyalist İşçi Köylü Partisi’ isimli gizli bir parti kurup SSCB’den bağımsız ‘Turan Demokratik Halk Cumhuriyeti’ni kurmak istedikleri”ni söylediği iddia edilir.
Özerkliklerin ortadan kaldırılmasının ardından da Galiyev, özerklik mücadelesini değişik düzlemlerde yürütmeye çalışır. Henüz demokratik hakların tümünün ortadan kalkmamış olduğu bu dönemde, editörlüğünü yaptığı Milletlerin Hayatı isimli dergide “Sosyal Devrim ve Doğu” makalesinin üçüncü bölümünün yayınlanması engellendi. Makalede, Batı işçi sınıfının artık devrimci olmadığını, devrimin batıya doğru değil doğuya doğru geliştirilmesinin gerekli olduğunu iddia etmesi, kendisi hakkında yapılan “milliyetçi” suçlamalarının yoğunlaşmasına yol açmıştı. Bu iddialarını daha sonra da devam ettirmesi, partideki itibarının iyice yıpranmasına ve örgütleyicisi olduğu Doğu Halkları Kurultayı’na katılımının engellenmesine kadar vardı. Kurultay’dan çıkan kararlarda sanki Galiyev’e yanıt oluşturan ifadeler yer alırken, kurultayın ardından Ekim 1920’de Müslüman Kızıl Ordu da feshedildi.
Galiyev kendisine karşı alınan tavırlardan yılmadan çabasını sürdürüyordu. 1921’de Kırım’ın özerkliğinin tanınması ve Tataristan’da resmi dilin Rusça’nın yanı sıra Tatarca olmasına katkılı olurken 1922’de özerk Cumhuriyetlerin ekonomik olarak da özerk olmasına yönelik görüşünü kabul ettiremedi. Tasfiyesinin asıl gerçekleşeceği olay, Aralık 1922’de toplanan ve Federasyon’un Birliğe dönüştürüldüğü 10. Sovyet Temsilcileri Kurultayı oldu. Bu kongrede, Sovyetler Birliği’nin kurucuları olarak Rusya, Belarus, Ukrayna ve Kafkas Federasyonu ilan edilirken, Tataristan, Türkistan ve Başkurdistan kurucu olarak kabul edilmedi. Bu karar üzerine Galiyev’in Stalin’i ikiyüzlülükle suçlayan ve sömürge halklarının Çarlık devrinden bile geri konumlara itilmekte olduğunu söylemesi, tutuklanmasına yol açacak çok şiddetli tepkilere neden oldu. Stalin onu parti düşmanlığıyla suçladı ve kongreden 20 gün kadar sonra bütün görevlerinden azledildi. Henüz parti üyeliğinden çıkarılmamış olduğu için 25 Nisan 1923’de toplanan 12. Parti Kurultayı’nda Stalin’e karşı olan suçlamalarının dozunu daha da artırdı. Bu ona haliyle pahalıya patladı ve 4 Mayıs 1923 tarihinde tutuklanıp 45 gün boyunca Moskova’daki Lyubertsi Hapishanesi’nin bir hücresinde tutulduktan sonra “Ekim Devrimi sırasındaki hizmetleri göz önünde bulundurularak” serbest bırakıldı. Ancak öylesine bir ambargoyla yüz yüze geldi ki, sadece tren istasyonunda hamallık yaparak geçimini temin edecek durumda kaldı.
Turancılık mı, UKTH’nın reddi mi?
Galiyev’e yapılan ilk suçlamalar onun Turancılığa sapmasıydı. Daha sonra düşmanla işbirliği yapma suçlamalarıyla yüz yüze gelip ölüm mangasının önüne çıkarıldı
Diyelim ki Turancılığa saptı ve Sovyetler Birliği’nden ayrılmak istiyordu. Bunun Sovyet Anayasası’na göre bir suç teşkil etmemesi gerekiyor. Zira o Anayasa’nın 13. Maddesi “isteyen cumhuriyetin federasyondan/birlikten ayrılabileceği”ni kabul eder. Dolayısıyla böyle fikirler reddedilebilir ama anayasal bir hak olarak suç haline getirilemez. Anayasa’da yer almamış olsa idi bu sosyalistler açısından bir tutarsızlık teşkil ederdi zira sosyalistler burjuvazi ile mücadele ederken kendilerinin ulusların kaderlerini ayrılma hakkı olarak tanıyacaklarını ilan etmişler ve bunu anlatan kitaplar yazmışlardı. Dolayısıyla Galiyev partinin benimsediği bir fikri savunmaktadır.
İlk zamanlar Sovyet hükümeti Tataristan’da -Volga-Ural- özerk bir cumhuriyet kurulmasını da kabul etmişti. O zaman böyle bir sorun yoktu. Mesele savaş bittikten ve 10. Kongre’de kimi zecri tedbirler alındıktan sonra başladı.
Türkçü olarak değil, Marksizm’e farklı bir yorum getiren bir Leninist olarak olarak öldü.