Yıl 2016 aralık ayı günlerden pazartesi. Rusya’nın Ankara Büyük elçisi Andrey Karlov’un katledildiği gün.Çağdaş Sanatlar Merkezindeki fotoğraf sergisinin açılışında esrarengiz bir şekilde insanların gözü önünde yapılan bu suikast hayatın ne denli basit ve ucuz olduğunun somut bir örneğidir.Çevik kuvvet polisi olduğu iddia edilen bir şahsın yapmış olduğu insanlık suçu ortadadır. Bunu kimse inkar edemez yani eğer birinin hayatına 11 el ateş ederek son veriliyorsa bunun cinayetten başka bir açıklaması olamaz.Ölen kişinin ideolojisi ne olursa olsun yapılan insanlık suçudur. Garip tir çok değil bu olaydan tam 8 gün önce yani 10 aralık cumartesi günü yapılan katliamda 36 çevik kuvvet polisi olamakla birlikte 44 kişi hayatını kaybettiği 166 kişininde yaralandığı facia gününde ise çevik kuvvet ekiplerine karşı yapılmış bir eylem söz konusuydu. Beşiktaş ta yapılan bir eylem sivil halkın sosyal yaşantısına yapılmış bir tehdit olmakla birlikte belkide içerdiği mesajlar bizim için daha önemliydi çünkü aynı hafta 17 aralık cumartesi gününü hatırlayın. Kayseri de gerçekleştirilen saldırıda ise hedef kitle eğitimli komandolar olmuştu. 14 askerin şehit olduğu saldırıda 55 asker ise şehit olmuştur.Aynı şekilde bu yapı bu ideolojik kini 15 temmuz günü milletin iradesine darbe yapan askerler olarak karşımıza çıkarmıştır. Terör örgütleri ve onların arkasında yatan gizemler ve insanların anlam verilemez bir biçimde çok alakasız zaman ve mekanlarda ölmeleri…Sizce sadece basit birer cinayet midir?Yoksa gerçekten de arkalarında büyük güçler olarak tabir ettiğimiz ama hiç bir zaman izine rastlayamadığımız güçlerin işi midir?Sanırım bunun için yine geçmişe gitmemiz gerekecek yani öncelikle şu soruların cevabını bulmamız gerekecek. Terör nedir? insanlar neden katletikleri kişilerin üzerinden kendi ideolojilerini yaymaya çalışır? Olası bir terör faaliyetinden kimler faydalanır veya kimler zarar görür?
Terör bir rant aracıdır. Düşüşe geçmiş bir imajı tekrar gün yüzüne çıkarma yöntemidir. Gündemin kargaşasına bir paraf çekme yöntemidir. Terör aslında unutma ve unutturma tekniğidir.Tarihini destanlarla yazmış bir milletin geçmişine uzanan kirli bir eldir. Bakınız günümüz Türkiyesin de kim ne derse desin kanayan bir yara mevcut. Oluk oluk kan akıyor. Kim ne için bunca acıya göz yumuyor yahut neden, şehit düşmüş onca vatan evladına rağmen bir durup düşünmüyor. Yol yöntem bu değil bu olmamalı. Mücadelenin ana teması akıtılan kanlar,söndürülen hayatlar ve yarım kalmış hayaller olmamalı. Bu gün Güneydoğu sınırının yeniden oluşturulduğuna dair yapılan haber içerikleri yahut toprak bütünlüğümüze göz dikmiş dış mihraklardan bahseden siyasal bilimcilerin bitmek bilmeyen söyleşilerine sürekli maruz kalmaktayız.
Peki sizce de böyle bir tehdidin varlığı bizleri tedirgin etmeli midir?
Kimine göre evet.Ama aslında bana sorarsanız hayır.Çünkü biz vah tüh ederken sözünü çok ettiğimiz o dış mihraplar seneler evvel bu işi bitirmiş.Bakın bir ülke dağıyla,tepesiyle yahut harita üzerinde mevcut ülke sınırlarıyla ülke olmaz.Bir ülke içinde ”Ben ezelden beridir hür yaşadım hür yaşarım.” diyebilen milletlerin varlığıyla ülke olur,birlik olur,devlet olur.Ben size çizilecek sınır çizgilerinden daha acı şu gerçeği iletmek istiyorum. Bu ülke seneler evvel devasa bir bıçakla ortadan ikiye parçalandı. Oluk oluk kan akıyor. Doğusu batısına kin kusuyor batı doğuyu ötekileştiriyor. Şırnak’ta, Siirt’te yahut Hakkari’de görev yapmak bir devlet memurunun cehennemi niteliğinde. Sanki orası vatan değil,ülke değil senin değil. Memleketin kuytu köşelerinde unutulmuş köy okullarında hizmet vermek belki bir yıl belki iki yıl mümkün fakat üçüncü yıla geçildiği vakit kaçış dilekçeleri, makam mevki sahibi amcalar,dayılar yahut ara bulucular devreye girer. O çok sevdikleri yeğenlerini cehennem çukurundan kurtarmanın yollarını araştırırlar.
Dünyayı hayvan otlattığı dağlardan ibret sanan köyün gençleri belki bir kaç kez televizyonda denizin o maviliğini görme imkanına sahip olmuştur.Medeniyet nedir ilk defa o ekran karşısında hulasa edebilmişlerdir.İlçeye gitmenin heyecanı ülke değiştirmenin verdiği hazla neredeyse bire bir.Böyle yaşantıların varlığını düşünün. Doğusu batısından habersiz batısı doğusundan bir haber.Eskiden okullarda kardeş okul projeleri olurdu ve sanki Alaskanın ücra köşelerinden misafir gelmiş edasıyla buluşmalar olurdu okullarda. Haftalarca mektup arkadaşlığı yapılırdı.Sanki bizler aynı milletin evlatları değiliz de sınırın ötesinde sahip olduğumuz dostlarımız vardı.
Fazla uzatmayacağım bugün sizin evladınız Göbekli tepeyi ziyaret etmemişse,Ahlat gölünün kenarında mısır yememişse, Asur kalesinin tepesinde sırtını esen rüzgara bırakmamışsa,İstanbullun boğazında martıları simitlerle beslenmemişse yahut içmelerin o acı suyla bir halka tatlı yememişse bu ülkenin sınır çizgileri çoktan değişmiş yahut değiştirilmiştir.
Durum bundan ibaret biz toplum olarak bir yerde değilsek,bir yerde olamamışsak hiçbir yerde değilizdir. Bir çocuğun herhangi bir futbol takımını tanıdığı kadar ne yazık ki memleketi