Kamil Göl, SevenPizza’daki masalardan birine geçerek Ayla Akın’ın karşısına oturdu. Baş ağrısının olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. Tahminice başı çok değilse de ağrıyordu. İlaç alıp almadığını merak ediyordu. Lanet baş ağrısı yüzünden çok acı çektiğini biliyordu. Şimdi tüm bunları düşünüyor olduğu için acaba Ayla Akın’a gereğinden fazla mı ilgi duymuştu. ‘Sanmıyorum.’ Dedi farkında olmadan. Ayla bunu duymamıştı.
Kamil ‘Söyle bakalım hayat nasıl gidiyor?’ diye sorarken sırf arkadaş canlısı davranmaya çalışıyordu.
Ayla ona mutlu bir gülümseme ile ‘Daha iyiyim.’ Diye cevapladı.
Bu sırada SevenPizza’nın sahibi Agâh Aksakal geldi. Genelde işi olmayınca müşterilerinin halini hatırını sorardı. Kasabanın su problemlilerinden biriydi. Engin Yıldırım’a bu konuda destek veriyordu. Yedikavak daha ilk yerleşim olmaya başladığında gerçekten de yedi ağaçlı, kimsesiz bir yermiş. Tek şansı akarsuyun olmasıymış. Haliyle suyu yıllar içerisinde kimse paylaşamamış. Suyu bir o tarladan bir bu tarladan geçirmişler. Engin Yıldırımın babası ve Agâh Aksakal’ın babası akarsu için zamanında sırt sırta vermişler.
Agâh Aksakal masaya geldiğinde arka cebinde yerel bir gazete olan Ağaçlı Gazete bulunuyordu. Tahminen üçe katlanmıştı ve dikine arka cebe sokuşturulmuştu. Bu gazete akarsu düşmanlarının atıştıkları, laf soktukları bir iletişim aracına dönüşmüştü. Yerel haber çok nadir çıkardı.
Agâh orta yaşlı, bakımlı bir adamdı. Kafası makine gibi çalışan insanlardandı. Tam bir mühendis kafası vardı.
‘Merhaba Kamil.’ Dedi. ‘Görüşmeyeli çok oldu.’
Kamil ‘İş, güç anca.’ Dolaşıp duruyoruz.’ Diye cevap verdi.
Agâh, her ikisine de babacan bir ifadeyle gülümsedi ve işleriyle ilgili iyi dilekler söyledi.
‘Size ne yapmamı istersiniz. Daha fazla bekletmeyeyim.’
‘Senin vaktin varsa bizim için problem yok.’ Dedi Ayla.
‘Vakit çok ama yine de işime dönsem iyi olur. Sizlere şimdiden iyi ve güzel bir gün diliyorum. Karışık bir pizzaya ne dersiniz?
Ayla da Kamil de karışık pizza için hem fikirlerdi. ‘Olur’ dediler.
‘Bu su dedlilerinden uzak durmaya çalış Kamil.’
‘Agâhtan mı? Yok be onlarınki dilde. Hiçbir şey yapmazlar. Uğraşacak işleri yok ondan böyleler. Yoksa kim takar akarsuyu. Hele bu zamanda!’
Ayla güldü. ‘Bu yerel gazeteden laf sokmalarından belli.’
Ayla’nın gülüşü Kamil’in hoşuna gitmişti.
Agâh karışık pizzayı getirerek işinin başına döndü. Şimdi yavaş yavaş kalabalık olmaya başlamıştı. Agâh müşteri ilişkisini çok iyi bilen biriydi. Ne zaman oturması ne zaman yalnız bırakması gerektiğini çok iyi bilirdi.
Pizzayı yerlerken ‘Son zamanlarda neler yaptın?’ diye sordu Kamil. Karışık Pizzasından küçük bir ısırık almış olan Ayla ‘Değişik bir şey yok. Bildiğin şeyler.’
‘Sizin işler ne âlemde? Çünkü yorgun görünüyorsun. Gözlerinin altı şiş gibi.’
‘Bir sürü saçma salak şey oluyor. Emre’yi bilirsin. Furkan Taner onunla tartıştı. Hem de soyunma odasında. Kimden cesaret aldığını biliyorsundur. Jandarma Komutanından. Sırf oğluna özel ders veriyor diye…’ Küfür edecek gibi oldu ama yuttu. ‘Bizi dövse kimsenin ses çıkaracağı yok.’
Ayla konuyu bayağı ilginç bulmuştu.’Vay be!’ dedi. ‘Bayağı ilginçmiş.’
‘Evet bu meslekte daha ilginç neleri görebilirim diye düşünürken her geçen gün biraz daha şaşırmam sürpriz olmuyor. Sanırım her şeyi görmüş olmak için daha uzun yılların geçmiş olması gerekiyor.’
Ayla, Kamil’i ilgiyle dinledi. ‘Öğretmenlik bu konularda baskıcı bir meslek değil. Diğer memuriyetler de öyledir diye düşünüyorum. Sizin mesleğin silahlarla olan ilgisi sanırım, sizlere ters bir etki yapıyor.’
Kamil onaylar hareketlerle başını salladı.
‘Daha dikkatli olmalısın. Rütbe terfisi alacaksın ve bu işin saçma sapan bir kıskançlık yüzünden gerçekleşmemesi çok üzücü olur.’ Kamil ona derin düşüncelerle bakmaya başladı. ‘Bu tip adamların ne bok yapacakları belli olmaz. Koskoca komutanı sana karşı kışkırttığını bir düşünsene! Hiç gerek yok. Durduk yere bir düşman yaratmana hiç gerek yok.’
Kamil, Aylaya doğru yaklaşarak ‘Ondan korkmuyorum. Kendini beğenmişin biri… Kural tanımazlığının cezasını çekti.’
Ayla, düşünceli bir tavırla Kamil’e baktı. Onu bu güne kadar böyle kararlı bir halde hiç görmemişti. Bu haliyle çok çekici gelmişti.
Onu kendine çekmek ve tüm ilgisini kendinde toplamak istiyordu. ‘Bu akşam beraber takılalım mı?’
‘Bilmiyorum ama olabilir.’
Murat Mert işten çıkmış eve giderken Barometrenin önünden geçti. Biraz uğrasam ne olur, diye geçirdi içinden. Sonra yavaşladı… Sonra tekrar yürümeye başladı. Eve gitmenin mantıklı olacağını düşündü.
Ayakkabılarını çıkardı ve içeri girdi.
Evi gayet küçüktü. Bir odasında uyuyor, kalan alanda ise diğer her şeyi yapıyordu. Uyuduğu odadaki dolabı açmak için ayak parmaklarının üzerinde durdu. Eliyle orada olmasını umduğu bir içki şişesini arıyordu. Ama umduğu şeyi bulamadı. Henüz çok erkendi ve içmezse olmazdı. Bu içme olayına bir düzen vermeyi düşündü. ‘En azından hafta iki kere içebilirim.’ Sonra ‘Öyleyse bu gün o iki günün ilki olsun.’
Hızlıca ayakkabılarını giyindi ve içki almak için sokağa çıktı. İçki almak için yürürken bir anda yönünü değiştirdi ve Renkli Düşler Dükkânının önüne kadar geldi. Aslında yapmak istediği şey içki almaktan vazgeçmek ve eve dönmekti. Bir şey onu kendine doğru çekmiş gibi hissediyordu.
Renkli Düşler Dükkânın ışıklarının kaldırımları aydınlattığını şu an fark edebilmişti. İçinde tuhaf bir ikilem vardı. Başını çevirdi ve vitrine göz atmak istedi. Vitrin ışığında gördüğü şey eski boncuk yeşil bir kül tablasıydı. Babasını kanserden kaybettiğinden beri bu kül tablasından bir daha hiç görmemişti. O zamanlar daha küçük bir çocuktu. Bu yeşil boncuk kül tablasının yuvarlak top kısımlarını yanan ampule ve eşyalara tutardı. Bu görüntüler onun çocuk dünyasında bulunmaz bir anı olarak kalmıştı. Küllüğün kötü anısını düşünmek istemiyordu. Onun için bu yeşil boncuk formlu küllük güzel geçirilen zamanların bir tezahürüydü.
Babası çok sigara içtiği için bu kül tablası seçilmiş kaftandı. İki üç paket sigara izmariti alabilirdi. Babasını kanserde kaybettikten sonra bu kül tablası da kaybolmuştu. O kül tablasının boncuklarından etrafa bir daha bakamamıştı.
Murat dükkânın vitrininden bu antika kül tablasına bakarken o eski anılar bir anda canlanmıştı. Bir parça duygulanmıştı. Gözleri hafifçe doldu. Burnu hafiften sızladı.
‘İçeri girmek ister misiniz?’ Bay Baki Kalır kendine has sesiyle ve insanları etkileyen konuşmasıyla devam etti ‘Eminim birkaç dakikanız vardır.’
Murat Mert ‘Neden olmasın!’ dedi.
Bay baki, ‘O küllüğü daha bu gün çıkarabildim. Daha her şeyi vitrinlere koyma şansım olmadı.’
‘Gerçekten mi? Bu gün benim şanslı günüm o zaman.’ Murat’ın gülümsemesi tüm yüzüne yayılmıştı. Şimdi çok daha sakindi ve içki içip içmeme ile ilgili yaşadığı ikilemden uzaktaydı. Şu an tüm benliğiyle bu kül tablasına odaklanmıştı. Yürüdü ve içeri girdiler.
‘Siz benim şanslı müşterilerimden birisiniz. Bu küllüğü size küçük bir ücrete satabilirim Murat Bey’ Diye açıkladı.
Murat, yeşil boncuklu küllüğe odaklanmış olsa da ‘İsmimi nereden bildi diye düşündü. Herhalde konuşurken söyledim.’ diye geçirdi içinden. Tam adama ismini nereden bildiğini soracaktı ki aptal durumuna düşeceğini düşünerek vazgeçti.
Murat ‘Pekâlâ, umarım kısa bir alış veriş olur.’ Dedi. Sonra bu söylediğinin kaba olabileceğini düşündü. Aslında kastettiği şeyin ucuza anlaşma konusunun kısa sürmesiydi. ‘Özür dilerim kastettiğim şey buradan hemen çıkıp gitmek değildi.’
Bay Baki Kalır, hafif bir kahkaha attı. ‘Emin olun zarar ederken müşterilerim ürünleri hemen alıp gitmeyi isterler, çünkü fikrimi değiştirip daha çok ücret isteyebileceğimi düşünürler.’ Dedikten sonra az önceki kahkahasından biraz daha uzun bir kahkaha attı.
‘O zaman elimizi çabuk tutalım.’ Şimdi ikisi de gülüyordu.
Bay Baki, ‘Ne yalan söyleyeyim bu alış veriş hayatınızın en harika alış verişi olacak. Siz benin şanslı müşterimden birisiniz.’
‘Şu fiyatı da söyle bakalım ne kadar şanslıymışız.’ Metin yine kabalık ettiğini düşündü ama bu defa açıklama yapmadı.
Bay Baki Kalır dükkânın başka bir bölmesine geçmişti ve bir şeylerle uğraşıyordu. ‘Sana o küllüğü 5 TL’ye ve küçük bir iyilik karşılığında verebilirim.’ Sesi uzaktan ve derinden geliyordu. Derken Bay Baki bir anda yanında bitti.
‘Bu iyiliği yapabilirsiniz değil mi?’ Bay Baki Kalır eliyle hafifçe adamın sırtına dokundu. Adam öyle huzur dolmuştaki bir an. Öyle mutlu olmuştu ki bu duruma bir türlü anlam veremedi.
‘Yapabilirim sanırım. Ama benden çok zor bir şey istemeyin.’
‘Yo yo. Asla zorlanmadan başaracaksınız.’
‘Peki o zaman anlaştık diyelim mi?’
‘Diyelim.’
Bay Baki Kalır Metin’e dışarı kadar eşlik etti. Adam tam tekel bayisine giden yöne doğru hareket edecekti ki Bay Baki Kalır ‘Bu gün şu yönden gidin.’ Tekelin tam tersi yönü gösteriyordu.
Murat şaşkınlıkla ‘Neden olmasın.’ Der gibi bir baş hareketi yatı ve Bay Baki Kalır’a el salladı.
Bay Baki de ona el salladı.
Murat Mert eve gider gitmez küllüğü ışığa tuttu ve aynı çocukluğunda yaşadığı sevinci ve mutluluğu yaşadı. Şu an çok huzuruydu. Aklında içki ile ilgili tek bir şey dahi geçmiyordu. O dükkândan çıktığı andan beri ağzına hiç içki koymamış gibi hissediyordu kendini.