Gerçek sevgiyi arama yoluna sevgimden şüphe ettiğim sıralarda girmiştim. İnsanların insana olan sevgiyi hiç samimi bulmamış, hep nedenler arkasına sığındığını görmüştüm. Neydi sevgi? Bunu öğrenmem için dokunmayacağım bir canlıyı hayatıma aldım. Teleskop balığı. Tedirgindim, kararsızdım.. sorumluluk isteyen bir şeydi ben ise dalgın biriyim, hiç de sevmem zorunluluk. Akvaryumun içersinde bir sürü balık vardı. Aralarında simsiyah olanı ve tercih edilemeyen o balığı aldım. Rengi, içimdeki boşluğu temsil ediyor gibiydi. İsmini gözlerinden dolayı “Galile” koydum ve sevgi süreci başladı.
1.gün: Umarım unutmam yemini vermeyi.
2.gün: Off suyunu değiştirmen lazım!
3.gün: Bu hep böyle sürecek mi?
4.gün: Günaydın Galileeee!
5.gün:Sana bir şey olursa ne yaparım ben<3
6.gün: Tek başına mutlu değil gibisin.Yanına başka bir tane mi alsam.
7.gün: Fanus zararlıymış ben bunu nasıl bilemedim.
8.gün: Galile, eve hızlı adımlarla gelmem için tek sebepsin.
9.gün:Gitmen lazım. Daha iyi şartlarda yaşaman için gitmen lazım.
10.gün: Hoşçakal Galile. Bu da bitmeye mahkûm bir sevda.
Korku ile başlayıp hüzün ile biten bir süreç. Basit gibi gelebilir fakat bir duyguyu gerçek anlamda kavramak için böyle bir şeye ihtiyacım vardı. İlk olarak bağlanmaktan ve sorumluluk almaktan korktuğumu farkettim. Yavaş yavaş bu korku azaldı ve ileride karşısına geçince o tarafa doğru yüzüp beni izlediğini farkettim. Bağım kuvvetlendi. Korku yerine sevgiyi bıraktı. Öyle ki bir coşkuyla fanusu öptüğümü biliyorum. Korku aslında o kadar kötü bir duygu değilmiş. Kaybetmekten korktuğum için yemini ve suyunu hep gününde verdim, değiştirdim. Sevgi fedakarlık ister, ilgi ister. Bunları göz ardı ettiğim tek gün Galileyi kaybetmeme neden olacaktı ve ben bunu göze alamazdım. İşin en acı tarafı vazgeçmek. Onun iyiliği için ondan vazgeçmek. Alışmıştım onun varlığına. Muhtemelen o da bana. Zarar veriyordu ama.. Sevgi de olsa işin içinde onu kendim yüzünden kaybetmek daha da acı verirdi. Hoşçakal Galile. Sevgi aslında zor değilmiş. Ayrılıkta sevdaya dahilmiş. Hoşçakal..