Hayat, uçsuz bucaksız bir o kadar da nasıl geçtiğini anlamadığımız bir hızda akan derin bir okyanus sanki. Hayatta kalmaya çalışıyoruz, çünkü okyanustan sonra ne var bilmiyoruz. Bu bilinmezlik iyi de olabilir kötü de lakin bizi korkutan asıl şey zaten bilinmezliğin ta kendisi değil mi? E peki o okyanustaki geçen süre de bilinmezliklerle dolu değil mi? Nereden ne fırtınanın geleceği, nasıl bir şeyin karşımıza çıkacağını da bilemiyoruz ki okyanusta savrulurken.
Peki aslında okyanusun tam bulunduğumuz noktasında olmak bir tesadüf mü gerçekten? Yani sonuçta her şey çok farklı da olabilirdi. Belki asla fırtına çıkmayan bir noktada olabilirdiniz belki çok sığ, belki de çok daha derin bir noktada. Tüm bunlar yani konumumuz ve o konumda yaşadığınız, yaşadığım, şeyler herhangi bir tesadüf olamaz. Gerçekten olmaz. Hayır hayır romantik düşünmüyorum. Hayatınızda karşınıza çıkan zorluklar sizin hayatınızın bir parçası sonuçta veya hayatınıza girmiş insanlar, çıkmış insanlar, sevdikleriniz, sevmedikleriniz, hatalarınız, doğrularınız… bunların hepsini çok boyutlu bir puzzle olarak düşünelim. Puzzle sizin hayatınız ve her geçen zaman diliminde parçaları yerleştiriyorsunuz ve puzzleınız oluşmaya başlıyor. Lakin göreceğiniz üzere sizin o puzzle ı yapmak için halihazırda parçalarınız var! Yani o parçalar sonradan tesadüf eseri gelip puzzle kutunuzun içine girmiyor. Onlar hep vardı var olacaklar da… sadece onları takmanızın ve yola devam etmenizin bir zamanı var. Uygun olmayan parçaları birbirine bağlayamazsınız o nedenle tek tek hayatınızı görmeye şekil vermeye sıra ile devam ediyorsunuz işte. Ana resmi, tablonun son halini bilmiyorsunuz; kimse bilmiyor zaten. Ama dediğim gibi tablonun son halini kimsenin bilmemesi parçaların tesadüfi olarak bir diğeriyle bağlandığını ve yine aynı şekilde tesadüfi olarak ortaya bir tablo çıkacağını göstermez. Göstermemeli. Bu yüzden hayatı puzzle a benzettim ya zaten!
Umarım yaptığım somutlamalar ile düşüncemi anlatabilmişimdir. Okyanusa geri dönecek olursak; derinler bilinmezlik olduğundan bazen bizi korkutabilir ama eninde sonunda puzzle parçalarınız neyse onu yaşarsınız bu nedenle yeri gelince derine de dalabilmek yine aynı şekilde zamanı gelince yüzeye çıkabilmek gerek. Çünkü her ne kadar parçalar halihazırda bizde bulunsa da sıradaki doğru parçayı bulmak hala bizim elimizde.