Hikayeyi yazmıyorum ama yeni yazdığım kitabın içinden aynen kopyalıyorum. Ben neler yazıyorum acaba? Benim için yedinci olacak kitabımın içinden bir parça alıyorum. Bakalım sizlere neler düşündürecek?
Bir zamanlar “mavi gözlü canavar” diye çocuk hikayesi yazmıştım. Aklıma geliyor. O da “hepsi benim olsun” diyen, ormanın en güzel yerinde yaşayan, çirkin bir cadıydı. Her şeye sahip olunca, çok mutlu olacağını zannediyordu ama çok yalnızdı. Arkadaşları yoktu. Herkes onun için kötü sözler konuşuyordu. Ama o, hiç akıllanmadı. Hasta olunca yatağında tek başına yatarken, ona bir sıcak çorba yapacak arkadaş istedi. Herkesi sözleri yüzünden üzdüğü ve çevresinden kaçırdığı için kimse onun, güzel evinin kapısını çalmadı. Yanına giderlerse yine bir kötülük yapacak ve onlardan kendisi için bir şeyler alacak, çalacak, isteyecek diye hastalandığında yanına uğrayan kimse olmadı. Gücü olmadığı için o da yardım istemeye çıkamadı. Yatağından düştü. Aç kaldı. Ağrılar içinde kıvrandı. Çok uzun zaman geçip de evinden çıkmadığını ve ortalarda görünmediğini fark eden, ormandaki canlılar ve köylüler, evine girip baktıklarında da yerde yatan iskeleti gördüler. Mavi gözlü canavar, yalnızlık içinde evinde ölmüş ve kimsenin haberi bile olmamıştı. Benim yazdığım hikaye böyleydi. Benim mavi gözlü canavarımın çocukları yoktu. Sadece kendini çok beğenirdi. Yaşlıydı ve yüzü de güzel değildi. Çirkin giyiniyordu. Boyu da kısa değil, uzundu. Ben galiba çocuk hikayesi olarak düşününce cadıyı daha bir canavar şekline dönüştürmüşüm. Uzun boylu, mavi gözlü cadı-canavar olmuş benim yazdığım. Neyse. Sonra da bir yerde paylaşmadım. Belki bir gün blogumuzda paylaşırım.
..demiştim. Paylaştım. Belki hikayeyi uzatıp, bir başka kitabımda da yer veririm. Şimdilik bu kadar. Çok uzun zaman blog yazmaya ara vermiştim. Böylece yeniden başlamış olayım.