Bırakıp geldiğim gökyüzünden yıldızları kaçırabilseydim düzelirdi en azından gördüğüm manzaralar. Baktığım bu gök çok karanlık, havası kirli, yolları tuzlu; oranın ki buzlu. Baktım olmuyor tuttum yağmuruyla yüz göz oldum. Yağdı da yağdı sarmaşık oldu dolandı benliğime. Nazlandım ama nafile. İplerimi çözüp eline verdim. Onun bu bitmek bilmeyen gelişlerine sırnaştım, sarıldım grisine. Nefret ettiğim havalara alıştım, sever oldum. O nemlendirdikçe ben nemlendim. O halde yıldızlara aşık, yağmurla evliyim. Bu hikayede ben mi aldatmış oldum? Mesafeler bizi de vurmuş oldu böylelikle ama halâ bulunmadığım şehrin yıldızlarına tutunuyorum. Geçenlerde görmeye geldiğimde anladım. Kırmadın, açtın yine sonsuzluğunu bana. Hâl hatır sordum. Gülüştük, göz kırptın. Bıraktığım gibi kalmışsın. Şaşkınım… Ben de aynıyım aslında biliyorsun işte, sadece az biraz boyum attı. Eyvallah bir saatliğine de olsa aydınlattığın için. Çağırdılar beni, gittim… Topraklar sana emanet iki gözüm, yıldızım. Ona kendi gözünmüş gibi bak. Çekme ışığını yerden. O yerlerde gömülü hazinem var. O toprakları ıslatan okyanuslarım var. Hepsi şimdi senin himayende. Ben yağmurun koynundayken benim yerime her gün sen söyle “Gök gözlü kızın geldi.”
………………………………………………….