Bir gün uyanıldığında güneş hiç doğmadığından da güzel doğduğu olur, aynı şekilde batarken de daha önce görülmediği güzellikte batar. Yürünülen kaldırımdaki taşlarda daha önce görülmemiş düzende dizilmiştir hatta bazı kaldırımların arasında karahindibalar çıkar. Ağlayan bütün çocuklar o an susarmış gibi hissedilir. Sanki yaşayan tüm insanlar mutluymuş gibi hissederiz çünkü o gün bizim için güneş çok güzel doğmuştur. Yediğimiz bütün yemekleri annemiz yapmış gibi gelir hatta. Okula ilk başlanılan gün heyecanı sarar ruhumuzu. Belki de güneşin o sıcaklığında sabah denize girerken akşam kar yağdırır onu izleriz. İşte bazı günler o kadar fazla güzeldir ki hayal gibi gelir, bakmayın aslında o kadar güzel günler hayaldir zaten.
Başka bir gün uyandığımızda ki o gün aslında otuz sekiz saat uyusak bir otuz sekiz saat daha uyumak isteriz. İşte o günlerde güneş doğar doğmaz yağmur yağdırır, bu öyle dinlendirici bir yağmur olmaz, sürekli yağar ve o sırada aslında bütün insanların mutlu olduğunu düşündüğümüz günlerden eser kalmaz çünkü bazı insanlar o yağmurda kuru kalmaya çalışıyor oluyordur.
Bu iki güne de uyanan insan aslında aynıdır. Bazı günlerde uyanmak istemeyen insan bazı günlerde gece olsun istemez. Ve bu iki günün arasında sadece bir adımlık mesafe vardır. Bu iki mesafenin sonu uçurumdur, bu mesafeyi geçerken size ‘’bana her günün her saniyesi tutunabilirsin’’ diyen insan arkasına bile bakmaz.
Günler, aylar, yıllar işte böyle geçer…
Eğer bugün o uçurumdaysan -güzel sevgilim- bana tutunabilirsin.