kaybetmek hakkında yazmak istiyorum,
başlıktan anlamadıysanız köprüden önce ki son çıkışıda kaçırmışsınız demektir.
peki sizce eylemi kaybetmek, ismi kayıp ama acısı tarifsiz olan bu lanet neden insanı o trafiğe sokar? ve neden kazanıldığında o trafikte hayaller, umutlar kurulurken insan: kaybedince küfür ede ede döner eve o yolda?
benimde en az sizin kadar sorum var. sizin kadar öfkem, sizin kadar kırgınlığım. benimde en az sizler kadar cevaba ihtiyacım var. ve hatta, benimde en az sizler kadar haklı sebeplerim.
ama anladım ki o trafik hayatmış.
köprüden önce ki son çıkış da o keşkelermiş. son dakikada karar verdiklerimizmiş, en azından içimde kalmadılarmış.
yani aslında eve dönerken hayal kurmakta küfür etmek de bizim elimizdeymiş.
hadi şimdi gerçekçi olalım. kaçımız seçimlerin bize, tamamen bize ait olduğunu düşünüyor? kaçımız o çıkışı isteyerek geçtik?
belki bir kaç cesur savaşçı.
ama herkes aslında altında sebepler bulup, gerekçeler gösterip bunu asla kabul etmemekte ısrarcı. korkarım ki ben de dahil.
işte tam olarak bu yüzden kaybetmek hakkında yazmak istedim.
çünkü yeterince bizim olsun, bizimle kalsın isteseydik: başarırdık. o seçimler bizimdi. o seçimler öyle ya da böyle bizi bu güne getirdi. aksini kabul etmek, başkalarını suçlamak hep daha kolaydı sadece. sadece bu yüzden hep kaçtık, kaçmak hep daha kolay geldi. kayıpları, köprüden önce ki o son çıkışı en azından bir kere olsun hepimiz belki alışılmışlığın dışı daha güzeldir dedi ama birkaçımız cesaret edebildi.
çıkışlar hep vardı, kayıplar da maalesef öyle. bazen bazı kayıplar verilmeli ki, cesurca ileriye yürüyelim. gerek arkada kalanı onurlandırmak gerek sadece öyle gerektiği için. bazen tercihlerimiz uğruna yalnızlaşmak, kayıp vermek ya da sadece kendine güvenerek yürümek ne isterseniz diyebilirsiniz.
trafik var olduğu sürece tercihler kadar kayıplar da bizim elimizde.