İnsanların sürekli değiştiğini düşünmeden edemiyorum. Kimsenin ilk gün tanıdığımız gibi kalmadığını fikrini tamamen tüm benliğimle savunuyorum, savunmaya da devam edeceğim çünkü her defasında aynı hatayı yapıyor insanların bir devinim, hareketlilik, halinde oluğunu unutuyorum. Aslında bakarsanız bu devinim çoğu zaman beni üzse de bu hareketlilikten acı veren ama tatlı bir haz alıyorum. Galiba acı çekmeyi sever hale geldim ya da buna alıştım bilemiyorum. Eğer bir tercih hakkım olsaydı şayet kesinlikle alışmamayı tercih ederdim orası ayrı bir konu.
Bu devinim nasıl hoşuma giderken bir yandan da canımı acıtıyor, isterseniz biraz bahsedeyim çünkü acilen hiç susmayan düşüncelerimi içimden, beynimden atmam gerekiyor. İzninizle..
Devinim, değişim, hareketlilik hep kulağıma hoş gelen kelimeler. İnsanın fikrinin değişmesi ya da yeni düşüncelere açık, bir meşguliyetinin olması durağan ve amaçsız yaşamaktan her zaman daha iyi olmuştur zannımca. Yalnız asıl canımı sıkan nokta da tam olarak burada başlıyor. Değişirken etrafındaki insanlarının varlığını unutan ya da onların da değiştiğini düşünen her insanın biraz bencil olduğunu düşünmeden edemiyorum. Elbette fikirler değişir, elbette insanlar değişir. Çünkü yaşıyoruz, hayatımıza insanlar geliyor ve gidiyor, yeni kitaplar okuyup filmler izliyoruz. Asla kimse dünkü kişinin aynısı olmuyor ya kendi değişiyor ya da zaman. Değişirken etrafındaki her şeyin değiştiğini varsaymak veya birden “aslında her şeyin yalandan ibaret olduğunu, değiştiğini” söyleyen herkes canımı sıkıyor ve insanlarla arama duvar örmeme sebep oluyor. Git gide duygusuz biri olmaktan korkuyorum. Bugün hayatıma aldığım insanların yarın tamamen başkası olabileceği gerçeği her seferinde yüzüme tokat gibi çarpıyor. Bugün var olanın yarın yok olabileceğini, bugün gelen ve destekçiniz olan kimsenin yarın işi bittiğinde gideceğini ve her ilişkinin aslında bir çıkar ilişkisi olduğunu sürekli düşünür hale geldim. İşte değişim ve ilişkiler tam da bu sebepten beni korkutuyor ve yalnızlığı da daha da sever hale geliyorum. Sorunun zamanda mı yoksa bende mi olduğunu hala kavrayamadım. Kavramak da istemiyorum galiba. İnsanlara güvenmek, bağlanmak ya da değişeceklerinden korkmak beni daha düşündüren fiziksel ve mental açıdan yoran bir eyleme dönüştü. Kendime kızıyorum insanlara güvendiğim ve her defasında aynı hataya düştüğüm için. Ve sürekli değişenlere, çıkar için selam verip gülümseyenlere, gidenlere soruyorum: “Nereye böyle?”
Nazan Öncel ve Tarkan’dan kesinlikle dinleyin derim ya da siz bilirsiniz J
İşte böyle bu aralar karamsar ve güveni sarsılmış bu yüzyıldan ve insanları pek haz etmeyen biriyim.
https://www.youtube.com/watch?v=ClAxeZncUKI işte hislerimin özeti.