Hepimiz bir gün öleceğiz. Önemli olan mesele geride ne bıraktığımız. Bizim öldükten sonra ne ile karşılaşacağımız meçhul. Herkesin kendi inanışını göre bir fikri var ölüm sonrası hakkında ama kimse emin değil. Biz bu fani dünya misafirlerinin ölüm hakkında bir bildiği varsa o da bir yakınını kaybetmektir.
Ben mesela babamın babasını hiç tanımadım. Dedem annemler bile evlenmeden önce vefat etmiş. O dedemi görme fırsatını bir tek en büyük kuzenim yakalamış. O da 1-2 yaşlarındaymış o zamanlar. Ben bunun eksikliğini hep hissetmişimdir. Bir akraban var ama sen onu tanıma fırsatı elde edemiyorsun. Çoktan bu dünyadan göçüp gitmiş. Bir yakınını kaybetmenin acısına benziyor aslında. Hayatta görmediğin bir yakınının arkasından bile ağlayabiliyor insan.
Daha acısı tanıdığın bir yakınını kaybetmek. Diğer dedemi yani annemin babasını çok yakın zamanda kaybettim. Üzerinden bir ay geçmedi mesela daha. Tüm o cenaze meseleleri. Anneannemin halleri falan… Dedem çok hastaydı. Uzun zamandır. Acısına katlanabildiğimiz bir üzüntü oldu sanırım bu yüzden. Hep beraber ölümün onun için bir kurtuluş olduğuna inanmaya çalışıyoruz.
Gelelim benim bu yazıyı yazman-mınn asıl nedenine. Arkanda kalan insanların seni nasıl hatırladığına. Babamın babası zor bir insanmış. Babaannem arada anlatır onu üzermiş bazen. Annemin babası ise resmen kimse tek söz kötü söylemedi arkasından. Tüm o cenaze merasiminde herkes içtenlikle iyi bilirdik dedi. Tabi biz yakınlar olarak her “nasıl bilirdiniz” sorusunda bir dalga daha ağlamaya tutulduk ama. İki dedemi karşılaştırmak istemiyorum. Birini hiç görmedim belki bizi büyütmeye yetişebilseydi onunla ilgili de çok güzel anılarımız olurdu. Sadece şunu söylemek istiyorum. Bu hayat geçici ancak yaptıklarının izi kalıcı. İnsanlar sen öldükten sonra arkandan ne diyorsa tüm hayatın ondan ibaret işte.
-Nasıl bilirdiniz?
-İyi bilirdik. Bana çok iyi dede, kardeşlerine çok iyi abi, çocuklarına da çok iyi baba oldu. Elinden geldiğince.