Nerden başlasam bilemiyorum. Kafam karışık, beynim uyuşuk ve ellerim soğuk. Şuan sahip olduğum histen rahatsızım. Nasıl anlatsam böyle içim bir garip ve canım sıkkın. Ne yapmam gerektiğini de bilmiyorum. Anda kalmayı ne kadar çok istesem de bazen olmuyor işte, buna ben kendim izin vermiyorum sanırım. Kontrol etmesi çok zor duyguların, ne hissettiğini bile bilmeyen biri için büyük bir içsel savaş. İşte bende bu savaşın içinde ki savrulan rakibim. Her neyse şuan dere kenarında bir yerlerdeyim, hava kararmak üzere ve neden buradayım bilmiyorum. Kendimi burada buldum bir anda ayaklarım yürüyordu yavaşça, meltem kuvvetle itiyordu arkamdan. İşte şimdi de bakınıyorum etrafa. Tadını çıkarabilsem keşke bu güzel manzaranın ama aklım uzaklarda. Bilinmeyende, gelecekte… Vücudum patlamak üzere, her an olabilir. Başımda dönmeye başladı, zar zor yazıyorum bu son yazımı, son satırlarımı. Veda etmedim kimseye ha benli ha bensiz ne fark eder ki onlara zaten. Defterim var işte en sevdiğim, sevdiceğim, her şeyim… Belki de yokluğundan en çok özlem duyacağım. O yüzden varsın yanımda, en son günümde. Ama sende yoruldun beni taşımaktan, ağır geldim kendime de, sana da, bu evrene de. Bir isyan değil bu yazdıklarım, sadece gerçekler yavaş yavaş batıyorum dibe. Son nefeslerim belki de. Elveda bu şehre, elveda bu şehrin ahmak insanlarına, elveda bu kağıt parçasına ve elveda her şeye. Bir veda olacaktı öyle ya da böyle. Kiminki erken, kiminki geç olur bilinen üzere.
“Ölmekten çok daha zordu ölüm saatini bekleyiş.”
Bu yüzden vedalar ülkesinde görüşmek dileğiyle…