Bu gün sabah yine seni görme umuduyla uyandım ve hazırlanmaya başladım. Önce güzel bir duş alıp saçlarıma bakım yaptım sonra hafif bir makyaj makyaj,makyaj dediğime bakma bir maskara hafif bir ruj. Tam hazırlanmaya devam ederken aniden gelen gök gürültüsünün sesi bu gün seni göremeyeceğimin habercisiydi sanki. Yağmur yağmasın istedim seni göreyim diye oysa en sevdiğim kokudur yağmurdan sonraki toprak kokusu oysa huzur bulurum yağmurun cama çarpan her bir damlasının sesinde. Bir umut uzun süren yağmurun dinmesini bekledim fakat saat tam altı olmuştu biliyordum seni göremeyecektim çünkü sen hep saat tam beşte parkta oluyordun fakat yine bir umut çıktım parka. Yağmurun ıslattığı bankı bir güzel kuruladım. Oturdum bekledim bekledim bekledim… Gelmedin bende ne yapayım bir mutsuzluk bir hüzün eve döndüm.
Yağmur ben eve döndükten sonra yağmadı sanki bana inat yağmıştı, sanki içimdeki tohum hiç filizlenmesin istiyordu. O sırada hemen bir kahve yapıp kitabımla birlikte balkona geçtim. Her ne kadar kitap okuyormus gibi gözüksemde derin düşüncelere dalmıştım. “Bir daha karşılaşır mıyız? ” sorusu beynimde dolanırken bir yandan karşılaşmama ihtimali içimi bunaltıyordu. Yine böyle düşünürken artık kitap okumayı bırakıp düşüncelerimin beni hapsetmesine izin vermiştim. O sırada binanın köşesindeki hareketlilik ilgimi çekmişti ve yine o minik köpek ve arkasında sen. O an hafızamın bir köşesinde duran görüntüler gözümde canlanmaya başlamıştı. Hatırlamıştim seni daha önce meğer görmüşüm fakat çokta üstünde durmamışım ki kalbimin henüz iyilesme aşamasında olduğu zamanlardı. Her akşam balkondaki aynı köşede aynı sandalyede saatlerce oturup o sessizlikte kalbimin kendini tamir etmesini beklerdim. Demek o sıra sen oradan geçtin. Oysa seni nasılda fark etmemişim?