Aile geçindiren bir adamın en zor anları; evine ekmek götüremediğinde başlar.
Bakmakla sorumlu olduğu kişilerin yüzüne bakamamaya başlamasıyla devam ederken, en son kendinden yakınlarını uzaklaştırarak, yalnızlaşarak, içine kapanarak ve doğru düşünemeyecek hale gelerek son bulur.
İçerisinde bulunduğu durumu, zorlukları aile ile paylaşmak zordur. Halk arasındaki tabirle ”kuyruğu hep dik tutmak” zorundadır. Bu sebeple bütün sıkıntılarla kendisi başa çıkmak ister. Yorulduğu anlar çok olur, her şeyi bırakıp gitmek istediği de.. Ama yapamaz, geride bırakacakları düşünür hep. Şimdi bir fırsat olabilir, belki bir çıkış yolu… Bırakıp giderse ya daha kötü olursa her şey diyedir tek tedirginliği.
Bu duygular içerisinde gelir her akşam evine, bu duygular sebebi ile bakamaz kimsenin yüzüne, bu sebeple sert ve mutsuz gözükür hep. Başaramamışlığın mahcubiyeti vardır üzerinde. Kimseye çaktırmaz o omuzlarda kaç kilo yük olduğunu, dik durmaya çalışır yine de. Canını vermek daha kolaydır ailesi için yüzlerine bakmaktansa.
Böyle adamlar yemek ayırt etmez mesela, keşke o olsa bu olsa diye şımaramaz hiç. Bilir ki ne getirebildiyse onu tüketmek zorunda.
Gece yatarken bolca hayal kurarlar. Sıkıntısız, borçsuz, ay sonunu ve gelecek ödemeleri düşünmeden bir hayatımız nasıl olur diye. Hayallerinde bile fazlasını istemezler, yetecek kadar, sıkıntıları çözecek kadar olsun yeter derler.
Bu adamlar Türk halkının büyük bir yüzdesini karşılayan BABAlarımız. Bunları düşünmeden yargılamamak lazım. Yanımızda oldukları her ana şükredip, onlar kendi içlerinde mahcubiyet yaşarken onları bir şeylere zorlamamak lazım…
Tüm emekçi babaların babalar günü kutlu olsun…