Saf

Bilmediğin bir yerde ve bir ailenin yanında dünyaya geliyorsun. Onları seçemiyorsun ama gerçekten iyilerse şanslısın, değillerse kendi şansını sen yaratmaya çalışıyorsun. Düşünüyordum, her şeye şans üzerinden mi bakmalıydım diye sordum kendime. Hangi yönden çekiliyorsanız o yönden bakıyorsunuz bazı şeylere. Konu aileyse aile, arkadaşsa arkadaş, sevgili ise sevgili. Hani olur ya derin düşünürsünüz bazen, aslında en büyük sorun bazı şeyleri biliyor olsak bile halen bilmiyor gibi yapmak. İnkar etmek, farkında olmamayı tercih etmek ya da kabul edememek.

Gülümsediğin her gün için tekrar gülümse ama ağladığın her gün için gözyaşlarını tekrar sil. Gecenin en dip karanlığında olsan bile güneşin yeniden doğmayacağını kim söyleyebilir?

Kişilere çok aldanıp ilerliyoruz bazen, bizi anladıklarını düşünüyoruz ama yaşadıklarımızı sadece biz anlayabiliriz. Bugün uzun bir yola çıkmak istedim, öyle uzaklara gitmek istedim ki ‘kuş olup kanatlanıp uçmayı dilenmek’ gibi. Ne kadar anlam katabiliriz buna bilemem, özgürlüşmek herkes için farklı. Özgürlük açılmış bir kollara sarılmak için koşmaya benziyor, sıcak ama aynı zamanda seni esir alan. Nereye veya kime gidersen git gitmeden önce bazı şeyleri bırakıpta gitmelisin, eğer bırakmazsan yanında götüreceğini bilmelisin.

Sonra yine düşündüm, şanssız olduğumu kabul etmeliyim, beni esir alan her neyse feda etmeliyim. Kollarını açmış kişilere koşup onlar benden sarılmayı bırakana kadar, tıpkı bazı hayatlarımızın döneminde olduğu gibi yeniden başladığımız, aileden ayrılıp yeni arkadaşlara aile ve çalıştığımız işlerden çıkıp, yenilerine başladığımız gibi. Değişikliğe ayak uydurarak geçiyor hayatımız. Fırsatların bize kollarını açmasını bekliyoruz. Eğer şanslıysak. Hani deriz ya bazen insan şansa inanmamalı aslında şansı kendimiz yaratırız, çok gelişigüzel ifadelerimiz var. İnsanların bizi anladığını düşündüğümüzde, biz kendimizi anlamalıyız.

Güneşi her gün gördüğünde daha da açıyorsun, iyileşiyorsun. Yaraların, kırgınlıkların, sanki gözyaşların kuruyormuş gibi. Hiç güneşi böyle hissettiniz mi? Sadece sıcaklığını, gözlerinizi önüne getiremediğiniz yansıyaşına değilde sanki sizi arındırıyormuş. Ne kadar saf.

Güneş gibi olmalıyız. Tüm zorluklara rağmen her gün yeniden başlayan, önündeki engellere (bulutlara) karşı gücünü kullanan, canlandırıcı, arındırıcı ve saf. Saf olmalı insan.

Bir yaz gününde yağan yağmurun ardından açan güneş, yeni kuruyan toprak kokusu, bu canlılık ve doğa; insanı rahatlatmaya yetmez mi? Boş bakışlardan ve kırgın düşüncelerden eğer kurtulabilirse kişi – bir yaz akşamında koyulaşan geceden belirlenen yıldızlara bakabilmek, şiirsel ve o kadar da naif.

Ercan Öztürk
Subscribe
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
"Binali Yıldırım'ın serveti Koç ve Sabancı'yı geride bıraktı!"

"Binali Yıldırım'ın serveti Koç ve Sabancı'yı geride bıraktı!"

Sonraki
shifting / script

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.