BÜYÜYORUZ:
Günler geçiyor. Alıştığımız hayattan uzaklaşıyoruz. Gidip eğlendiğimiz parklar artık bina temeli. Arkadaşlarımız başka mahallenin serserileri belki de. Bakmalara doyamadığımız ilk aşklar artık gelin oldu. Harçlık istediğimiz ailemiz ise elimize bakıyor. Biz büyüyoruz günden güne. Eski günler bıraktı bizi.
Çocukken kara kaplı defterlere yazdırırdık çuval dolusu abur cuburları. “Amca gerçekten annem istedi.” İse en büyük bahanemizdi o lezzetli yiyeceklere kavuşmak için. E tabi az da dayak yemedik bu güzellikler uğruna. “Hanım bundan olmaz ben bunu sanayiye vereceğim.” Cümlesi çınlardı o minnacık kulaklarımızda.
ARTIK ÇOCUK DEĞİL:
Artık kocaman oldu! Derler hep bizden bir şeyler bekledikleri zaman. Sadece istediklerinde büyürdük biz. İstediklerinde da küçük. Hangimiz , kocaman adam olduğumuz günlerin gecesi , küçücük çocuk yerine konmadık ki.
Söylesenize bazen biz bile hissetmedik mi daha çocuk olduğumuzu. Omzumuzda yüklerle atılmadık mı insanların ortasına. Sakladık yükümüzü. Başımız dik çıktık insanların karşısına. “Artık büyüdüm ben,” lafı eksik olmazdı ağızımız,dan. Büyüdük mü gerçekten bilmem ama bu lafın bedelini de çok ağır ödedik o kesin.
BÜYÜMEK ÖZEL MİYDİ:
Neden her çocuk büyümek ister. Büyümek bu kadar özel miydi? Değildi aslında. Sadece büyükler özgürdü. Her çocukta özgürlüğü isterdi. Büyümeyi değil.
Büyükler çocuğa özgür gelirdi. Ve her çocukta özgür olabilmek için hemen büyümek isterdi. Sandığı kadar büyümesine gerek yoktu aslında özgür olabilmek için. Ergenliği beklemeliydi halbuki. Bir çocuğun altın çağını.
ABİ:
Bir çocuğa onun abisi süper kahraman gibi gelirdi. Çünkü çok özgürdü. İstediği yere gidip , istediği şeye parasını harcardı. O yüzden her kardeş hep bir abi olmak isterdi. Abla gibi değildi çünkü o. Daha serbest , daha serseriydi abisi. En çok da kardeşini severdi.
Eve ilk geldiğinde herkesten önce onu görürdü. Belli etmek de istemezdi kardeş sevgisini. Kızardı. Döverdi. Umursamaz gözükür ama üstüne titrerdi içinden. Kardeşler anlamaz bunu. Abi olmadıkları için.
OKUL YILLARI:
Ah o okul yılları. Hevesle başladığımız ilk okulun ardından gelen havalı olunmayı hedefleyen o orta okul. En gerçek arkadaşlıkların , unutulmaz aşkların , yüksek miktarda gerilimin zirvesinde yaşanan lise yılları. Hangimiz liseyi unutabilir ki. En ezik olan öğrenci için bile bambaşka bir hikayedir lise. Ve ardından gelen o son güzellik; Üniversite.
Kimisi burada değişir. Bambaşka bir insan haline gelir. Belki iyi olur bu değişim. Belki kötü. En yakın çevremiz bile değişir bu çağda. Kopamadığımız arkadaşımız ile artık mesafeler dağları aşar. Hiç tahmin etmediklerimiz ile yatıp kalkar halde buluruz kendimizi. Herkesin gerçek yüzünü ortaya çıkarır bu büyülü üniversite hayatı. E nihayetinde ergenlik bitmiştir. Artık birer yetişkin adayı olan gençlerin ilk atılımı da farklı bir şehirde , bambaşka insanlar ile okumaktır.
Kim bilir , belki de üniversite yeni bir başlangıçtır.
ERKEN VEDALAR:
Bazıları erkenden veda eder çocukluğuna. Anne baba sevmez. İlgilenmez. Okuluna destek çıkmaz ve iş hayatına postalar. Ya da tam tersi. Anne babası olmadan. Olsa bile olmadan yaşamak zorunda olanlar var. Hep bir yanları eksik büyürler. Bundandır çabuk olgunlaşmaları. Gırgırdan şamatadan uzak olmaları. Hayat onlara eksik bıraktıkları için veda ederler çocuk yanlarına. İçlerindeki çocuk daha doğmadan mezarlığa.
ÇOCUKLUĞUN SONU:
Kaldır başını. Bak gökyüzüne. Oradaki bulutlar işte senin çocukluğun. Artık dokunamayacağın kadar uzakta. Hissediyorsun orada olduğunu. Dokunmak , yaşatmakta istiyorsun onu. Olmuyor. Yapamıyorsun. Artık kabul etmek zorundasın. Çocukluğunun sonundasın.