***
Adam elindeki kalemi isteksizce masasına bıraktı. Bu sefer istediği kelimeleri yazamamış, aklındaki kelimeleri kağıda aktaramamıştı. Hiçbir cümle hiçbir kelime onun bu yaşadığı hissi tarif edememişti.
Halbuki her yazdığında, duygularını kağıdına döktüğünde, memnuniyetle sayfayı inceler ve derin bir nefesle içindeki derdi atardı. Şimdi ne olmuştu da bu kadar karışmıştı zihni? Niye yazdıkları sadece onun bildiği tek bir kişiyeydi? İstemsizce kaşları çatıldı.
Aklındaki düşünce denizini aşmaya çalışırken onu kucaklayan hüzünle koltuğuna yaslandı. Çoktan soğumuş olan kahvesine gözü takılınca önce bir yudum almak istedi. Sonra bunu boş verip, umursamadan camdan bakmaya başladı.
Konağın bahçesindeki kavakların rüzgarla dans edişine baktı. Daha sonra da eşi benzeri olmayan güzellikteki lalelere..
Bir anda sabah sokakta gezinirken eline verilen kağıdı anımsadı. Merakla paltosunun cebine yöneldi.
Kırış kırış olmuş kağıdı eline alıp düzensiz ve çirkin bir el yazısıyla yazılmış satırlara göz gezdirdi. Belki her zamanki gibi bir aşk mektubuydu. Kağıt eline verildiğinde ilk bunu düşünmüştü ve umursamaz bir tavırla göreceği çöp kutusuna atacağı kağıdı, cebine sıkıştırmıştı.
Şimdi bu kağıdı okumasının sebebi eline veren kadındı. Nedense ona tanıdık geliyordu.