Kadının ruhu vazgeçilmiş, kaybedilmiş kokuyordu. Kadının ilk omuzları çöktü, sonra sol gözünden yavaş yavaş bir inci düştü. Kadın o an bir kez daha baktı, o koca heybetli gittiği her yeri adımlarıyla inleten adama.
Adamın her adımı sanki kadının uçuruma bi adım atması gibiydi. Kadının dudaklarından firar eden hıçkırık sanki son durak olmuş gibi kadın bi anda dizlerinin üstüne çöktü ve hıçkıra hıçkıra ağladı. Ne adam arkasındaki bıraktığı enkaza dönüp baktı, nede kadın bi daha kafasını kaldırıp adamın gidişine baktı. Kadın tekrar kafasını kaldırıp adamın gidişisine baksaydı, onu durdurmak isterdi. Ona kalması için son bi kez daha yalvarırdı. Kadınlık gururu kalmamıştır, ama kaldıysa onu bile saymazdı. Adam ondan vazgeçmişti işte. Ama kadının kırık, paramparca olan kalbi anlamak istemiyordu.
Kadın yutkunmak istedi, ne kadar yutkunmaya çalışsa da sanki o kırık parçalar kendisini kesip paramparça yapıyordu. Kadın orda ne kadar durdu bilmiyodu. Kendisini ayağa kalkmaya zorladı yada sadece denedi. Ama anlamadığı kendisini yerden kaldırmak ,sanki yıkık bi enkazı tekrar eski haline getirmek yada kırık bir bardaktan şu içmek gibiydi. Şuan kendini o kadar bitik hissediyordu ki verdiği uğraşı bıraktı, eskisi gibi olamiyacağını biliyodu. Bi insan kırıldığı ,kadar kayıptır da. Adam dememişmiydi ilk zamanlar ” Ben gitmem” diye ama demekki her gitmem diyen doğru söylemezmiş kadın bir kez daha anladı her gitmem diyene inanmayacağını.