Sosyal medya, Web 2.0’ın kullanıcı hizmetine sunulmasıyla birlikte, tek yönlü bilgi paylaşımından, çift taraflı ve eş zamanlı bilgi paylaşımına ulaşılmasını sağlayan medya sistemidir. Ayrıca sosyal medya; kişilerin internet üzerinde birbirleriyle yaptığı diyaloglar ve paylaşımların bütünüdür. Terim olarak ele alırsak karşımıza çıkacak sonuçlar bu yönde. Fakat gerçekçi ve gözlemsel yaklaştığımız zaman daha farklı sonuçlar çıkıyor ortaya. Bu kurumu oluşturan kişinin amaçları elbette iyi yöndedir. Ya da biz öyle düşünüyoruz. Direkt çıkarlar doğrultusunda kurulmuş da olabilir. Kişisel olarak ele alırsak bu sebep daha mantıklı geliyor kulağa. Artık insanlar hayatlarını internet denen sanal ortamda yaşamayı tercih ediyorlar. Ya da hayatı yaşamak istedikleri gibi lanse ediyorlar ekranlara. ‘herkesin hayatı herkesin elinde’ diye bir tabir kullansak yanlış olmaz sanırım.
03-26 Aralık 2013 tarihinde yapılan, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi’nde yayınlanan, Güney Erol ve Azize Hassan’ın yapmış olduğu araştırmanın sonucunda genç katılımcıların %96,8 oranında sosyal medyayı kullandıkları ve %71’inin sosyal medya sitelerinde 1-5 saat aralığında zaman harcadıkları belirlenmiştir. Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın yapmış olduğu, 15-25 yaş arası 2057 gencin katıldığı araştırmada ise gençlerin %96’sının sosyal medya kullanıcısı olduğu ve gençlerin %40’ının annesi, %47’sinin de babasının sosyal medya kullandığı ortaya koyulmuştur. Bu araştırmalarda gördüğümüz üzere gençlerin çoğunun sosyal medya kullanıcısı olduklarını ve bu kullanıcılığın gençlerde sınırlı kalmayıp her yaştan insana sıçradığını görüyoruz. Zamanımızdan neler götürdüğü de göz ardı edilemez. İnsanlar kendilerini işlevsiz ve değersiz hissettiği an telefonlara sarılıp ne kadar mutlu ve güzel bir hayat yaşadıkları izlenimini veriyorlar. Kendilerini değerli kılmaya ve sosyal göstermeye çalışarak yeni bir kimlik inşasına girişiyorlar. Gerçekte oldukları kişiyi değil de olmak istedikleri kişiyi yansıtıyorlar. Bu yönde sürekliliğini devam ettiren yaşantılar doğal olarak psikolojik sorunlara yol açıyor. İnsanların yalnızlaşmasına, içine dönük yaşamasına ve en önemlisi gerçek hayatta asosyal bireyler olmasına neden oluyor. Eskiden sokaklarda koşan, kirlenen, oyun oynayan, vücudunun her bir uzvunu kullanan çocuklar, artık yerini sadece parmaklarını kullanarak, hiç konuşmadan, sadece bir ekrana empoze olmuş şekilde eğlendiğini zanneden teknoloji bağımlısı çocuklara bırakıyor. Amerikalı yazar Mary Win’e göre ise sosyal medya çocukları bağımlı hale getiriyor. Yeteneklerini keşfetme ihtiyacını ve özgüven duygularını köreltiyor. Elinde sürekli telefonla gittiği her yeşillikte fotoğraf çekilen ya da aldığı her kitabı okumak yerine sadece fotoğrafını çekip gösteriş yapan bir nesilden bahsediyoruz. Oysa sosyal medya bizleri güncel konular hakkında anında bilgilendirme gücüne sahip fakat biz bu güçten yararlanmak yerine sadece ve sadece eğlence yönüne kaptırıyoruz kendimizi, ülkede acı bir olay gerçekleştiğinde kınayıcı birkaç cümle yazıp, profil karartıp bilinçli vatandaş maskemizi takıveriyoruz. Bu tür olaylardan bile gösteriş payı bulmayı ihmal etmiyoruz. Böylece çocuklar kendilerine örnek alabilecekleri büyüklerini böyle görünce bilinçli ve mutlu birey b şekilde olunur sanıyorlar. Geleceği emanet edeceğimiz nesil hayatı gösterişten ve sanal ortamdan ibaret zannediyor. İsterim ki teknoloji amacından saptırılmasın, bilgiye ulaşmak bu kadar kolaylaşmışken insanlar öğrenmek ve öğretmek için uğraşsın.