Pazarlama ve iletişim her zaman insanları yönlendirmek için kullanılan en önemli araçlar oldu. Bu yüzden pazarlamanın amacının; insanlarla daha yoğun bir bağ kurmak olduğunu ve teknolojinin ise insanlarla bağ kurmak için bir araç olduğunu birçok defa paylaştım.
Dijitalleşmenin artmasıyla beraber, bizler sosyal medyada daha fazla içerik üretmeye devam ederek kendimizle ilgili daha çok veriyi pazarlama için amaç olan teknolojik platformlara aktarmaya ve bu platformları beslemeye devam ediyoruz. Kendimizle ilgili sevdiğimiz konular, hayat tarzımız, aile yaşantımız, beklentilerimiz gibi ne kadar çok bilgiyi paylaşırsak, yapay zekâ bazlı veri analizi ile bize uygun içeriklerle pazarlama yapılma ihtimalini de arttırmış oluyoruz. Netflix’te yayınlanan “Social Dilemma” isimli belgeselde biraz abartalı bir şekilde bu konu detaylıca işleniyor, izleyenleriniz mutlaka olmuştur.
Bugünkü yazımda; sağlıkla ilgili faydalı bir meselenin, dijital ve sosyal medyanın genç kitleyi etkilemek için nasıl olumlu yönde kullanıldığını güncel bir konu üzerinden paylaşmak isterim.
Pandemi ile ilgili en çok merak edilen konu, Covid-19’a karşı bir ilaç veya aşının ne zaman geliştirileceğiydi. İlaç konusunda somut bir gelişme olmasa da birden fazla aşı geliştirildi. Ancak halen aşı ile ilgili birçok bilinmeyen olması ve geçmişteki örneklere kıyasla yeterli test süresi uygulanamadan piyasaya sürülmüş olması, insanlarda aşıya karşı güvensizlik yaratıyor. Bu güvensizlik hayatlarının daha başında olan ve ileride olabilecek yan etkilerinden endişe duyan gençlerde daha büyük bir seviye ulaşıyor.
Yapılan araştırmalarda; aşı karşıtı grupların, dijital mecralarda aşının yan etkileri ilgili yaydığı video içeriklerin, özellikle gençleri diğer yaş gruplarına göre 2 katı oranda aşı olmaya karşı olumsuz etkilediği ortaya çıkmış.
Bu nedenle İngiltere hükümeti 16-29 yaş arasında aşı olmak konusunda tereddütleri olan gençleri motive etmek için 12 video içerikten oluşan “Let’s Not Go back” adını verdiği kampanyayı devreye alıyor. 17 Mayıs’tan itibaren televizyon reklamları ile başlayacak ve 24 Mayıs’tan itibaren YouTube’da yayınlanacak. Kampanya, 12 reklam filmi, reklam panoları, toplu taşıma giydirilmesi, dijital afiş, ulusal basılı medya ve sosyal medya reklamları gibi uygulamaları kapsıyor.
YouTube’un ana mecra olarak seçilmesinin nedeni ise genç kitlelere en yüksek erişimin buradan sağlanması olmuş. İngiltere’de sosyal medya kullanan 18-34 yaş grubunun yüzde 98’i düzenli olarak Youtube izliyor.
Kampanyanın ana sloganı “Bu İşte Hep Beraberiz” teması altında toplanıyor.
Videolarda işlenen mesajlardan biri; eğer aşı olmazsanız gece kulüpleri ve spor salonlarını yerine evde yapılan egzersizler ve oturma odası kulüpleri hayatımızda kalmaya devam edecek ve evlerde hapis olarak geçirdiğimiz karanlık günlere geri dönmek zorunda kalacağız ancak aşı olursanız bu kötü senaryoyu bertaraf etmiş olacaksınız mesajı veriliyor.
Kampanyanın içeriği Google Creative Lab ve yaratıcı prodüksiyon stüdyosu Gramafilm tarafından şirket içinde geliştirilmiş.
Kampanya mesajının, hedef kitle üstündeki inandırıcılığı ve ikna oranını artırmak için sevilen YouTuber’lar sözcü olarak seçilmiş. Aşı karşıtları tarafından verilen mesajların ve yanlış algıların silinmesi için yaratılan içerikleri Youtuber’lar videolar ile aktarıyor.
YouTube, kampanyanın etkisini artırmak için Covid19 aşısı ile ilgili aramalar sonucunda çıkarttığı sonuç sayfasında aşı karşıtı içerikleri daha aşağıda çıkarırken, bu yeni pozitif yönlendirici içerikleri üst sayfalarda çıkarmaya başlamış.
Her geçen gün sosyal medyanın pazarlama alanında ve insanların karar alma sürecindeki gücü, yapay zekâ ve veri analizi teknolojisindeki gelişmelerle birlikte artmaya devam edecek. Bu gücün nasıl kullanılacağına ise esas olarak platformun teknolojisini elinde tutan şirketler karar verecek. Burada enteresan olan durum ise bizim kendimizle ilgili verileri platformlarla paylaşarak hayatımızı kolaylaştırmak için bu güçlü platformları yaratıyor olmamız. Bu günlerde hükümetler bu gücü kontrol altına almak için veri üstünden vergi almanın yollarını düşünmeye başlamışlar bile o da ayrı bir yazının konusu olsun.
Yazar: Tunç M. Berkman