İkimiz arasında da çıt çıkmıyordu. Onca yıla rağmen yine konuşacak hiçbir şey biriktirememiştik, belki de başaramamıştık. Ama başardığımız bir şey varsa o da birlikte susabilmekti,8 sene sonra bile. “Nasılsın?” İlk adım ondan gelmişti bu kez .Odak noktamı ellerimden gözlerine çevirdim. Kırışmış göz çukurları, seyrelmiş kaşlarına odaklandım. ”İyiyim” hadi ama Ayla dedim içimden kendime. Gerçekten iyi miydim? Koskoca 8 seneyi devirmiştin onsuz ve gerçekten iyi olduğuna karşındaki seni senden daha iyi tanıyan, kirpiğinin ucuna kadar seni bilen adama inandırmaya mı çalışıyordun? Yapma. İki saniyelik sessizliği garson getirdiği kahvelerle bozdu. ”Çok değişmişsin” dedi ben kahvemden ilk yudumu alırken. Gülümsedi ve devam etti. ”Saçlarını kestirmişsin çok uzundu, kaküllerin yakışmış ama. Geçen akşam sanat galerisi açtığını duydum, her zaman istedi-“ dayanamadım. ”Gerçekten şuan saçlarımın değişmesi, açtığım galeri bu gibi şeyleri mi konuşacağız? Hayır tüm mesele buysa sen hiç değişmemişsin. Mesela..” elim bardağına uzandı. ”Kahveni biraz bekletirsin içmek için, çünkü ilk geldiğinde çok sıcak olması hoşuna gitmez. Asla şeker kullanmazsın ve zift gibi içersin. Bakayım…evet hala aynı sigarayı içiyorsun. Asla alışkanlıklarından vazgeçip gidemiyorsun”
Ama benden gittin. Bunu demek istedim ,canını yakmak istedim o an. Hiçbir şey demeden sadece yüzüme baktı, gözlerimden ne düşündüğümü bilmek istiyor gibi bir hali vardı. Ama ona sadece acı bir tebessüm ettim. ”Beni neden buraya çağırdın?”
Arkasına doğru yaslanıp sigarasına uzandı ve beni yine birkaç dakika daha oyalamak istiyordu. Hiç değişmemişti. ”Hiç mi özlemedin beni?” gelen soruya elimde olmadan bir kahkaha patlattım. Dalga geçer gibi bir surat ifadem vardı ve bu onu tilt ediyordu farkındaydım.
Çok özledim, seni her özlediğimde acıdan yatakta kıvrandım. Sensiz hiçbir şeyi tam olarak yapamadım, bir şişe kapağını bile açamadım Barış. Sen yokken ışıkları bile kapatıp uyuyamadım .Sen yokken ben yoktum Barış diyemedim, demeyecektim. ”Özlemedim”
“Kötü bir yalancısın” öne doğru eğilerek fısıldar gibi konuştu adeta.
“Sen de kötü bir aşıktın” öne doğru eğildim gözlerinin içine baktım.
”Sen yokken her gün takvimden bir sayfa kopardım, tek başıma sinemaya gittim. Eve sevdiğin tüm bitkileri aldım hepsine tek başıma baktım. Çay demledim, seni balkonda sokağın köşesinden acaba çıkar gelir misin diye beklerken soğuttum içemeden çöpe döktüm. Beni uyurken terk edip gittiğin için asla o odada uyumadım. Her gün aynı sahile gidip aynı banka oturup senin için anılar yazdım. Kısacası seninle yapmaktan hoşlandığım her şeyi tek başıma yaptım. Seni aldattım evet, ben de senin beni aldattığın gibi seni aldattım. Ama ben seni seninle aldattım her gün. Fakat seni hiç özlemedim”
Gardı düştü. Kahvemden büyük bir yudum alıp elimi kahve kupasına uzattım, içebileceği gibi olmuştu. ”Kahveni artık içebilirsin, sigarayı da çok arttırmışsın azaltsan iyi olur naçizane” ayağa kalktım beni izliyordu bunu hissediyordum. Ceketimi aldım, yüzüne son kez belli belirsiz bakıp oradan çıktım. Arkamdan gelir mi diye düşünmeden edemedim kendimi ama gelmemesi için Tanrıya yalvardım. Titreyen dizlerimle baş etmeye çalışırken sokağın köşesini döndüğümde elim kalbime gitti. Aldığım her nefes ciğerlerime batıyordu sanki. Sen yoktun ama ben seni hep yaşattım Barış diyemedim. Diyemediklerim gözlerimden yaş olarak akıp gittiler. Yara bere içinde yürüdüğüm bu yollarda ilk kez kendime sarılmayı öğrettin bana, ilk kez kendi omzumu öpebilmeyi; saçlarımı okşamayı öğrettin bana. Mevcut bir savaşın ortasında sen beni evimden vurdun, ben seni o evin içinde 8 sene boyunca bekledim, diyemedim.
Evime gidip çay koydum, balkona geçip yine o köşeden çıkıp gelmeni bekledim son kez. Ve hiç gelmemeni istedim.