Kitaplar ruhun rengine eşlik eder. Ruhun yansımasını en güzel biçimde hissettiren kitaplar, ruha dokunan hayallerin birer izlerini taşır. Bir kitabın içerisinde kendi ruhunun yansımasıyla karşılaştın mı hiç? Bir karakterin dünyasında kendi dünyana şahit oldun mu? Aslında hayallerinin her bir adımı kitapların dünyasında binlerce iz taşır.
Onlarca yazar kitapların dünyasına hapsetmiştir kendini. Karakterleri, yazarların ruhuna dokunur ve yaşamlarına eşlik eder. Kitapların dünyasında ırk, dil, din ayrımı olmaz mesela ruhuna dokunabilmek için. Bilinen binlerce yazar kendi oluşturdukları karakterlerin esirlerindedir. Kendini anlatabilmesi için bu görevi karakterine teslim eder. Bırakır, karakter onun duygularının ve yaşamının tercümanı olsun. Bunun en basit örneğini Fransız yazar Victor Hugo bir şiirinin dizelerinde en güzel biçimde ifade eder.
Hugo, çokça bağlı olduğu kızının ölümünü oturduğu kafede, okuduğu bir gazeteden öğrenmiştir. Yaşadığı sarsıntıyı ve kederi ise, ”À Villequier” adlı şiirinde şu dizelerle göstermiştir;
”Je regarde toujours ce moment de ma vie
Où je l’ai vue ouvrir son aile et s’envoler!
(Hala hayatımın bu zamanını izliyorum
Kanadını açıp uçup gittiğini gördüğüm yer!)
”Où je criai : L’enfant que j’avais tout à l’heure,
Quoi donc! je ne l’ai plus!”
(Ağladığım yer: Daha önce sahip olduğum çocuk,
Ne! Artık ona sahip değilim!)
Karakter, yazarların dünyalarının vazgeçilmezidir. Yazılan her bir karakter kitapların dünyasında sonsuz bir yaşamda varlığını sürdürür. Bir karaktere bağlılığınızda o karakter sizin yaşamınızın bir parçası olur aslında. Benim bağlılığım, Goethe’nin, ”Genç Werther’in Acıları” adlı kitabının baş karakteri oldu. Aşkın en güzel hissini tanımsız cümlelerle ifade eden karakter, bir insanın birisi için kendine duyduğu sevgisini en güzel biçimde şu cümlelerle ifade ediyor;
”Evet, hissediyorum ve kalbimin hislerine güveniyorum. Beni sevdiğini. Beni sevdiğinden beri, kendime ne kadar taptığımı.”
Kitaplar en güzel hislerin tercümanı olur. İnsanın bu hisleri anlamasını tanımsız kelimelerle ifade eden hayal ışıkları -kitaplar- binlerce yaşamın birer ortağıdır.
Kitaplar dünyalarında her zaman mutluluğu barındırmaz. Kitapların dünyasında da mutsuzluk hakim olabilir elbette. Bazen hüzünlere kucak açar bazen de birbiri ardına sıralanan kötümserlik ve iyiliğin çıkmazlığına. Bazen karakterlerin yaşamları mutluluğa sürüklenirken çıkmazlığa karışabilir. Bazen ölümlerin hissie ortak olurlar bazen de yaşamanın ne büyük kudretli oluşuna…
Hüznün en güzel tanımına ise Oğuz Atay, ”Tutunamayanlar” adlı kitabında şu cümlelerle yer verir;
”Yaşar gibi yapmaktan, özlemez gibi yapmaktan, iyiymiş gibi davranmaktan, nefes alıp onu içimde tutmaktan, o nefeste boğulmaktan sıkıldım.”
Hüznün ve dağılmışlığın ifadesi bir yazarın cümlelerinde sanırım en güzel böyle anlatılabilirdi.
Sonuca bağlarsak eğer, her bir kitabın içindeki o kaçınılmaz dünya karakterlerin hislerinin ve yaşamlarının eseridir. Bazen umudun en güzeli sonucunu mutluluğa sürükler bazen de ardından binlerce hayal kırıklığını peşinden götürür. Bazen bir karakteri yaşamına dahil eder, onun mutlulukları senin dudaklarında tebessümü oluşturur bazen de onu yaşamının en derinlerine bir daha çıkarmamak üzere gömüp saklarsın. İşte bu zıtlıklar kitapların dünyasının aslında gerçek bir yaşam dünyasına tutunduğunun birer kanıtıdır. İyi ve kötünün zıtlığı yaşamımızın birer parçası olduğu gibi kitapların da birer ortağıdır.
Ama bilmen gereken şey, yalnızlık hissinden seni sıyıracak olan en güzel yöntemin kitapların dünyasında kaybolmak oluşudur.
Hayallerinin her adımında ruhun kitapların dünyası ile çalkalanıyorsa eğer, umutların hayal kırıklıklarına hiçbir zaman yer bırakmaz.