Bir saniyeliğine durun ve düşünün, hayatı iki duyguyla anlatacak olsanız bunlar hangi duygular olurdu ?
Ben hayatı iki duyguyla özetleyecek olsam bunlar hayal kırıklığı ve umut olurdu.
Hep şunu düşünürüm “Umudumuz da olmasa elimizde ne kalır ki”. Düşsem de, kaybetsem de, vazgeçsem de umut hep aydınlatır kalbimin bir odasını. İsmi hayat olan o kocaman karanlık mağarada meşalem olur. Benim tutunacak dalım olur umut. Köküm, toprağım olur. Gökyüzüne ilerlemekten, hayal kurmaktan bıkmayan usanmayan ben, kimseye, hiçbir şeye tutunamadığımı hissettiğimde köklerime, toprağa, umuda tutunurum. Mağaradan çıkışı bulamayacağımı her düşündüğümde bu meşaleye dönerim yüzümü. Böyle sağlama alırım kendimi, böyle ayakta kalırım. Ben gökyüzüne, aya, yıldızlara tutunmaya çalıştıkça; umuttan aldığım güçle, hayal kurdukça uzuyorum, genişliyorum ve büyüyorum. Ama tuttuğum dileğe, yıldızlara ulaşmayacağımı her anladığımda ben de kırılıyorum dallarımdan, dökülüyorum yaprak yaprak, kuruyup gidiyorum. Bende üzülüyorum.
İnsanlar hayallerini hep cama benzetiyorlar ve onların kırılmasını da cam kırıklığına. Aslında bunun çok güzel bir kelime olduğunu düşünüyorum. Hayallerimiz parçalanmıyor, bozulmuyor, ölmüyor yada yok olmuyorlar. Onlar kırılıyorlar ve kırıldıklarıyla kalmıyorlar. Kırılan o cam parçaları, onlar bize batmaya ve acı vermeye devam ediyorlar. Ta ki biz onları halının altına süpürene dek. Bunlar doğru olsa da, bana sorarsanız, hayallerimin camdan olmadığını söylerim size. Benim hayallerim benim bir parçam, onlar benim körpe dallarım ve tomurcuklarım. Onlar kırıldıklarında bende kırılıyorum, kolsuz bacaksız kalıyorum. Her kırılışımda gecelerce uyumayıp bir gökyüzüne bir yer yüzüne bakıyorum.
Bir ağacın dalı kırıldığında, bir süre sonra yerine başka tomurcuk açar. Yenilenmek güçlenmek, hep yeniden tomurcuk vermek, çiçek açmak, bunlar güzel şeyler olmalı değil mi? Ama unutulan bir şey var ki, yeniden yaşamaya başlamak için her seferinde yeniden ölmek gerekiyor. İşte hayal kırıklığı bana böyle hissettiriyor. Umuda tutundukça çok hızlı yenileniyorum, çok hızlı iyileşip yaşama dönüyorum belki ama her seferinde tekrar tekrar ölerek yaşamın bedelini ödüyorum.
Bir ağaç baharda yeşeriyor, büyüyor dallarından çiçekler, tomurcuklar çıkarıyor. Yeni hayaller kuruyor. Sonra yaz geliyor, bu dallardan meyve veriyor ve uzanacağı en tepeye uzanıyor. Sonra anlıyor yıldızlara yetişemeyeceğini, sonbaharı anlıyor. Kırılıyor, kuruyor ve yaprak döküyor. Ve kışla birlikte ölüyor yada uyuyor diyelim, yeni hayaller kurmak için ve baharda tekrar umut etmek için. Hayatımız boyunca kaç mevsim geçirdik? Kaç kere öldük, kaç kere dirildik? Kaç kere kırıldık en sağlam dallarımızdan? Ne olursa olsun, ne yaşarsak yaşayalım her seferinde durmadan usanmadan umut ediyoruz. İnsanız umut etmeden, hayal kurmadan, sonra kırılmadan yaşayamıyoruz. Zamanda işte böyle akıp gidiyor bize sormadan, aylar mevsimler yıllar böyle geçip gidiyor üstümüzden.
Bana hayatı iki duygu ile anlatın deseniz umut ve hayal kırıklığı derim.
Yaşam bir lanet mi yoksa lütuf mu hala karar vermiş değilim. Çünkü her yazı gördüğümde kışı unutuyorum ve her kışı gördüğümde de yazı. Bu böyle gelmiş ve böyle gidiyor. Unutmak bir lütuf gibi görünüyor çünkü hatırlasak bir daha baştan başlamak istemeyeceğiz. Ölüm ve yaşam arasında sıkışmış biz insanlar, ne ölümden ne de yaşamdan kaçabiliyoruz. Belki de sonsuz ölüm ve sonsuz yaşamla kurulmuş bu mükemmel hapishanede cezalandırılıyoruz.
Ya öğrendiklerimiz, ya yanımıza kalanlar, tecrübelerimiz ne olacak diye sorduğunuzu işitiyorum.
Gerçekten her seferinde yeni bir şey öğreniyor muyuz? Çünkü bazen aynı hataları tekrar edip duruyormuşuz gibi geliyor. Aynı yolu tekrar tekrar yürüyüp biz buradan daha önce geçmemiş miydik diye düşünüyor insan. Hatta bazen hataları değil de hayatları tekrar ettiğimizi görüyorum. Annemizin, babamızın yada en yakınlarımızın hayatını tekrar ediyoruz sanki. Bulunduğumuz döngüden, desenden çıkamıyoruz. Hatta debelendikçe daha çok batıyoruz.
Yine de her şeye rağmen mucizelere hala inanıyorum. Çünkü çok nadir olsa da, bazen bir mucize parlıyor gözümün önünde. Hiç görmediğim bir çiçek görüyorum, hiç vermediğim bir meyve veriyorum. O mucizeyle birlikte sanki bir geçit açılıyor, hayat sanki iç içe geçmiş halkalarmış ve ben bu çemberden çıkıp bir içteki halkaya zıplıyormuşum gibi hissediyorum. İşte o anlar, bu zıplayışlar için yaşıyorum. Ve bir gün merkeze ulaşacağıma inanıyorum. Kim bilir belki de yine umut ediyorum.