Bir kitabı iyi yapan şey nedir? Hikâyedeki olay örgüsü mü anlatımın akıcılığı mı her ikisi birden mi? Aranızda yazar olmayı düşünenler vardır. Hiç değilse bir dönem heveslenip bir şeyler yazmayı denemişsinizdir. Evet ben de çok denedim. Henüz bir yere varamasam da deniyorum.
Edebiyatımız eski zamanlardaki gibi bolca nitelikli eserler taşımıyor ne yazık ki. Tabi genelleme yapmak bazı yazarlarımıza çok haksızlık olur. Demek istediğimi anlamışsınızdır. Bir Tanzimat ya da Servet-i Fünun döneminde yaşamıyoruz neticede. Ama size bir okur olarak bir eserde önem verilmesi gereken şeylerden bahsetmek isterim.
Gerçekçilik.
Hayır gerçekten. Karakter ne kadar gerçek ve tutarlıysa bir kitap o kadar iyi olarak adlandırılabilir. Ülkemizde özellikle 1800’lü yıllarda görülen romantizm akımının eksiği de buydu belki. Bir karakter sadece iyi ya da sadece kötü olamaz. İnsanları insan yapan değişkenlikleridir. Pişman olacağı hatalar yapmalı ya da dışardan kötü gibi görünse de iyi şeyler de yapmasıdır. Hem bir karakteri iyi ya da kötü olarak değerlendirmeden önce olayları onun tarafından algılamamız da gerekir. Yaptıklarını neden yaptığını, o sırada ne düşündüğünü… Kant’ın ödev ahlakı ilkesini ele alalım. Yapılan eylemin hiçbir şekilde çıkar gütmemesi gerekir. Bu da yapılan çoğu iyi şeyi ahlak sınırları içerisinde yapmadığımızı gösterir.
Gerçekçiliğe dönersek: bir eserin ortaya çıkışı çok uzun bir zaman alabilir. Kişi yazacağı şeyi bulduğunda eser direkt ortaya çıkmaz. Öncesinde bütün karakterleri benimsemesi gerekir. Bu sayede kurguyu tekrar tekrar gözden geçirerek karakterlere uyarlar. Bazen de kendini kalemin sihrine bırakır ve plansızca her şeyin tek tek yerine oturmasını seyreder.
Nitelikli yazar olmak için psikolojik tahliller yapmak, tasarladığın karakteri anlamak ve onu içinde yaşatmak gerekir. Aksi takdirde karakterler sadece olay örgüsünü bozmamak adına her şeye atlayıp rastgele seçimler yapan kuklalara döner. Bu da okurun bağ kuramayıp kitaptan uzaklaşması için yeterli bir etkendir. Fakat karakter sorunu bitince hemen ardından anlatım sıkıntısı başlıyor. Çünkü ne yazık ki bazı insanlar edebiyatın; süslü, anlaşılmaz ve sonu bir yere varmayan boş felsefi sözler olmadan var olmadığını düşünüyor. Kitapta anlatılan kadar nasıl anlatıldığı da önemlidir. Kanımca gereksiz sözcük ve yabancı kelimelerden mümkün olduğu kadar kaçınmalı; duru, yoğun bir anlatım benimsenmelidir. Anlatımda gösteriş yapmak anlamı güçleştirmekle kalmayıp ne yazık ki fikirlerinizin de önüne geçecektir. Bu söylediklerim şu an size bariz ve yapılmayacak hatalar gibi görünebilir ama inanın ki bir sürü eserde verilmek istenen ne kadar harika da olsa bazı hatalar hemen kitaba gölge düşürüyor. Eleştirinin iyi yanı da buradan geliyor. Yazarın kendi eksiklerini görmelerini sağlıyorlar.
Evet sanırım artık her hafta bir konu üstünde durmak için burada olacağım. Ne kadar önemsiz olursa olsun. O yüzden iyi haftalar ve iyi okumalar.