Dilimizi sadeleştirdik, o eski “naftalin kokan!” dediğimiz içinde duygu barındıran kelimeleri unuttuk, sildik tamam. Peki ya atasözlerimiz? Onları niye sildik mesela?
Cümle kurarken, kendimi duygularımı ifade ederken bir yerde tıkanıyorum ve sanki karşı tarafa ulaşamıyormuşum gibi hissediyorum, sonra soruyorum kendime Neden? Çünkü kendimi doğru ifade edemiyorum. Hissettiklerimi, anlatmak istediklerimi ifade edebileceğim kelimeleri tanımıyorum. Tanıtılmadı çünkü unutturuldu ya da. Büyüdükçe bu gerçekle daha çok yüzleşmek zorunda kalıyor insan. Ne kadar eksik olduğumuzu farkettim. Kelimelerin sihri olmadan çok eksiğiz, her konuda eksiğiz, her mecrada eksiğiz. Hayatta eksiğiz. Her şeyimiz tüm düşüncelerimiz ve duygularımız biz her ne kadar inkar etsek de duyduklarımız, gördüklerimiz, okuduklarımız, bildiklerimiz çerçevesinde gelişiyor. Günlük dili A1-A2 seviyesinde konuşan insanlarla kurduğumuz iletişimden ne çıkar bekliyoruz ki? Okumuyoruz, öğrenmiyoruz, merak etmiyoruz dolayısıyla araştırmıyoruz. Bunları yapmayınca da gelişemiyoruz. Yerimizde sayıyoruz. Nesiller geliyor, geçiyor ancak değişen bir şey yok.
Bunları düşünen yazan ben bu anlattığım kitleden çok mu uzağım, farklıyım? Hayır. Ama en azından farkındalığımı oluşturmak ve zamanla bunun üstesinden gelmek istiyorum, bunun için çabalıyorum.
Mesela bugünkü seçme derleme atasözlerim:
Gülle düştüğü yeri belli eder.
Özellikle bununla başlamak istedim. Bilgi, beceri, ahlak ve fazilet yönünden üstün olan kişi, bulunduğu yer ve mevkide gösterdiği çalışmalarla hemen kendini belli eder.
Görgüsüz kuşlar gördüğünü işler, görmedik kuşlar ne görmüş ki ne işler?
İyi eğitim görmüş, iyi aile içinde yetişmiş kimseler, aldıkları terbiyenin gereğini yaparlar, davranışlarında bunu belli ederler. Böyle bir eğitim görmemiş ve iyi bir ortamda yetişmemiş olanlar, bir şey bilmezler ki yapsınlar. Burada her ne kadar kişinin kusuru yokmuş gibi görünse de, aslında o kadar da kusursuz sayılmaz. Bilgiye ve doğruya erişimin tek tıkla gerçekleştiği bir çağda yaşıyoruz. Bu kadar yakınımızdayken, ilgisiz kalmanın suçunu başka şeylere ve kimselere yüklemek doğru gelmiyor bana.
Akıllı tez kocar.
İyi ve doğruyu düşünebilen kimseler gerek kendi çevrelerinde gerek toplum içinde vukubulan aksaklıkları, meseleleri tespit edebilirler. Aynı zamanda bunlara çözüm ararlar. Devamlı olarak kafaları meşguldür. Bu sebeple yıpranırlar. Aklı ve kavrayışı az kimseler ise her şeyi kendilerine dert etmezler, bunun için kaygı duymazlar, zihni yorgunluk çekmedikleri için genç kalırlar.
Yani demek istediğim akılsız olup genç kalacağımıza akıllı olup erken yaşlanalım. Bilinçli olmak yorabilir,yıpratabilir, yaşlandırabilir ancak parlak zihinlerin geleceği aydınlatacağından şüphemiz olmasın.