8 Mart…
Ben eleştirmek üzerine kurduğum bir hayatı yaşıyorum. İyi, kötü bir çok eleştiri yapıyorum. Belki haksız yargılar…
Bu yazıyı kutlamak değil eleştirmek için yazıyorum. 8 Mart gününü eleştireceğim.
Sizleri üzersem de özür dilemek gibi bir niyetim yok. Çünkü bugünü eleştirmek için haklı sebeplerim var.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü. Diğer tüm özel günlere karşı olduğum gibi bugüne de karşıyım. Ancak bugünün diğerlerinden ayıran bir özelliği var. 8 Mart’ta kadın hakları savunulmaya çalışılır. Şiddetin istenmediğine vurgu yapılır, tüm kadınların haklarından bahsedilir. Mesela Sevgililer Günü gibi cıvıl cıvıl olmaz kadınların günü, siyah beyazdır. Hediyeler alınmaz, coşkulu değildir. Hüzün, korku, umutsuzluk vardır bugünde.
Diğer 364 gün kadınlar öldürülür, öldürülmeyen kadınların ise birçoğunun mâruz kaldığı şiddet devam eder. Şiddet gören kadınlar korkuyla katledileceği günü beklerler. Vefat eden kadınların da bir çoğunun ailesi adaletin sağlanmasını beklerler. 8 Mart haricinde diğer 364 günün hikayesi budur.
Her gün okuduğumuz manşetler, her gün yeni bir şiddet, yeni bir cinayet ve akla mantığa sığmayan iğrenç işkence… 364 gün boyunca, tüm kadınların güvenleri biraz daha kırılır. 8 Mart hariç diğer günlerde öyle korkunç şeyler yaşanır ki, 8 Mart’ta yapılacak tek şey sadece farkındalık oluşturmaktır.
Hiçbir kadın “Günümüz kutlu olsun! “ diyerek birbirine sarılamaz, birbirine hediye alamaz. Kadınlar Günü dendiğinde akla Pınar gelir, Özgecan gelir, Emine gelir. Şule’nin ölümü hatırlanınca yüzler düşer, tüyler diken diken olur. Sonrasında da 8 Mart siyah beyaz olur.
Kadın öyledir ki, başka analar ağlarken kendi gününü kutlayamaz. Kadın öyledir ki, başka kadınlar acı çekerken gülemez. Kadın öyledir ki, başka kadınlar ölürken gününü gün edemez. Kadınlar 8 Mart’ı bu yüzden coşkuyla kutlayamaz. Kadınlar her zaman, renge, dile, dine bakmadan birbirlerinin yanında olur. Birbirlerinin göz yaşlarını siler, birbirlerine kol kanat gerer.
Hiçbir kadının 8 Mart’a ihtiyacı olmasın. Her gün kadınların olsun, her gün yaşamak hakları olsun. Her gün güne güzel başlasın. Hiçbir gün ölmekten korkmasın. Tecavüzden korkmasın. Birisinden şüphelenmesin, kendi güvenliğinden endişe etmesin.
Kadın sadece 8 Mart’ta kıymetli olmasın. Sadece 8 Mart’ta kadına saygı duyulmasın. Kadın her zaman el üstünde olsun.
Geçen hafta işe giderken dolmuştaki tek kadın bendim. Kalbim sıkıştı, öylesine gerildim ki… Geçen durakları takip ederken içimden sadece araca başka kadınlar da binsin diye dua ettim. Bunu sadece ben yaşamıyorum, bunu hissedebiliyorum. Hiçbirimiz böyle bir korkuyu hak etmedik. Her an takip ediliyor gibi hissetmek, sokakta tek kalkınca ürpermek, hızlı adımlar atmak…
En kötüsü de bunun durdurulamıyor olması. Önünün alınmaması, her geçen gün şiddetin artması, cinayetlerin artması. Her gün daha da vahşetin iğrençleşmesi… Kimse ölmekten korkmuyor, kadınlar artık daha normal bir şekilde ölmek istiyor. İşkencelerle değil, istismar yaşayarak değil; sadece yatağında huzurla can vermek istiyor. Herkes sokakta rahatça gezmekten de geçti, artık evinde bile korkmak istemiyorlar. İstemiyoruz.
Umarım bir gün anlaşılırız…
8 Mart,
Benim için 8 Mart bundan 8 sene önce tesettürle derse girdiğim için üstüme yürüyen öğretmenimin o sene 8 Mart’ta takım elbise giyip kadın öğretmenlerimize kırmızı gül verip günlerini kutladığında çoktan yalandı. Ben o gün bunun yalnızca böyle kişilerin şovundan ibaret olduğunu görmüştüm. Böyleleri hiçbirimize şiddete hayır demesin. Buna hiçbir kadın inanmıyor artık.
Sevgili kadınlar, sevgili biz; günümüz değil ömrümüz kutlu ve mutlu olsun. Şiddet bir gün biter mi bilmiyorum ama şiddet bitsin diye hepimizin tüm gücüyle mücadele edeceğimizi biliyorum. Günlerimiz, haftalarımız, yıllarımız kutlu ve mutlu olsun. Her canlı gibi biz de şiddetsiz ve istismarsız yaşamayı hak ediyoruz. İnşaallah bir gün hak ettiğimizi buluruz.
Sevgiler…