Annem bana küçükken hep günlük tutturudu. Bunu neden yaptığımızı bilmezdim ta ki psikiyatrim söyleyene kadar. Benim dünyadaki binde birlik olan bir hastalığım vardı. Bir şeyler yapıyor sonra anında yaptığım şeyi unutuyordum.
Bunu annem resim öğretmenimin veliler toplantısında gösterdiği resimle beni psikoloğa götürdüğünde anladı.
O resim de bir kadın ve bir bebek kanlar içinde yatıyordu. Ve ortada küçük bir kızın elinde kanlı bir torpil vardı.
Resim öğretmenimiz bunu anneme gösterip ‘ Herkese gelecekte ne olmak istiyorlarsa onu çizmesini istedim. Yaprak’ın çizdiği resim beni korkuttu. 5 yaşında ki kızın resim yeteneğine mi yoksa ne çizdiğine mi şaşırayım bilemedim. Asıl korkunç olan ona neden böyle bir şey çizdiğini sorduğum da o ‘ bunu ben çizmedim’ ki dedi. ”
Annem bunu duyunca beni hemen psikoloğa götürmüştü ve ben o gün bugündür o lanet yere gidiyordum.
Yatağımdan çıkıp çekmecenin içine bıraktığım günlükleri çıkardım. Biraz korksam da elime aldığım üstünde ‘14. Yaş‘ yazan defteri çıkardım ve kapağı açıp okumaya başladım.
“Babam , karşı komşumuz Selvi abla, onun iki çocuğu Ayaz ve Çiçek , Abim ve ben pikniğe gelmiştik. Annem işi çıktığı için gelmemişti. Selvi ablanın kocası zaten yurt dışındaydı. Getirdiğimiz yiyecekleri yedikten sonra Cenk , Ayaz, Çiçek ve ben sıkılıp ormanın içine geldik.
Ayaz hepimizden büyüktü. Ve ondan hepimiz korkuyorduk. Abim dahil. Kara saçları, kara gözleri , çene kasları bu yaşında bile onu fazla sert gösteriyordu. Cebinden çıkardığı sigarayı yakıp iki dudağının arasına koydu ve bize döndü
” Eğer sigara içtiğimi anneme söylerseniz babanızı bu sigaranın ucu gibi yakarım. ” küçüklükten beri sevdiğim Ayaz olamazdı değil mi ? Diye düşündüm ve ondan ilk defa tiksindim. Cenk ve Çiçek korkmuş olmalıydılar sadece kafalarını salladılar.
Ayaz korkmamızdan menmun olmuştu.
” Evet şimdi hepimiz hiçbir şeyden korkmadığımıza göre bir oyun oynayacağız. ” dedi Ayaz ellerini birbirine sürüp bir psikopat edasıyla gülümserken.
“Ne oyunu?” dedi Cenk heyecanı ses tonunda saklıydı.
“Şimdi..” cebinden çıkardığı torpili hepimize gösterip devam etti
“Bu torpili Çiçek şu kulübenin posta kutusuna koyacak ve bum. Güzel bir eğlence değil mi?” dedi sorarca.
“Bu bir oyun değil ama.” dedim kısık sesle.
Ayaz yanıma gelip ” korkma küçüğüm bir şey olmayacak sadece eğleneceğiz .” dedi.
Sigarasının ucundaki ateşle torpili yakıp Çiçek’in eline verdi. Çiçek koşarak torpili posta kutusunun içine koydu ve bizim yanımıza geldi.
Sonra.. sonrasında hiçbir şey hatırlamıyordum. Tek hatırladığım Ayaz’ın ellerinin kulaklarımı kapattığıydı.
Gözümü açtığımda hepimiz ormanın içindeydik. Çiçek yerde hâlâ yatıyor, Cenk ‘ yapmamalıydık’ diye kafasına vuruyordu.
“Ne oldu?” diye sordum. Elimle başımı sıvazlarken. Çok ağrıyordu.
Ayaz sinirli sinirli
” Yine mi? Hatırlamıyor musun?” diye sordu.
Kafamı hayır dermiş gibi iki yana salladım. Yıne olmuştu. Aklım durmuştu.
Gözlerimi kapattım. Açtığımda babam Cenk’e bir şeyler söylemesi için yalvarıyor Selvi abla ambulansın içindeki Çiçek’e bakıp ağlıyordu. Etrafımda üç ambulans vardı. Iki tane de polis aracı. Bir ambulansın icinde Çiçek’in yattığını anlamıştım. Ama diğer ikisinde kimler vardı anlamış değildim.
“Ne oldu?” diye sordum yine.
Babam uyandığımı farkedip
“Asıl size ben soruyorum. Ne oldu orada? ” deyip yanıma geldi.
“Ben.. ben hiçbir şey hatırlamıyorum. ” dedim.
“Hadi ama Yaprak. Hastalığını bahane etme. Ne oldu orada?” dedi babam sinirle.
“Ben gerçekten hatırlamıyorum ” dedim gözümden akan yaşlarla.
“Sen gerçekten hatırlamıyosun.” Dedi babam bu sefer inanarak.
Selvi abla yanımıza gelip bizi süzdü ve babamın omuzuna elini koyup
“Mehmet çocukların üstüne gitme. Ayaz’ın dediği gibi sadece Çiçek’in astımı tutmuştur. Hem onkar nereden bilsin o anneyle bebegin nasıl öldüğünü. Posta kutusuna kimin torpil koyduğunu da görmemişlerdir ki bildiğin gibi kulübe onların geldiği yerin tam tersi.”
Beynim duyduğu şeylerle kaskatı kesilmişti.
Defteri hızlıca kapatıp terler içerisinde kalan yüzümü tişörtümle silip odan çıktım. Uzun koridoru nefes nefese geçip Cenk’in odasına geldim. Kapıyı çalmadan girince Cenk’ i belinde havluyla yakaladım.
” Ne yapıyorsun kızım ya? Insan bir kapıyı çalar. ” dedi ciddi olmayan siniriyle.
“14 yaşında biz o ormanda ne yaptık Cenk?” Diye sordum.
Cenk afallasa da bozuntuya vermeden
“Ne alaka şimdi bu Yaprak. Yarın evleniyorsun gerçekten 14 yaşındaki saçma şeyleri mi düşünüyorsun? ” dedi. Dolabın kapağını açıp kendine kıyafet aramaya koyuldu.
“Cenk yarın evleniyorum. Bana o ormanda neler olduğunu anlat. ” Cenk yatağa oturup beni de yanına çekti.
” Hepsi anlattığımız gibi Yaprak. Hiçbir şey olmadı. Çiçek’in astımı tuttuğu için hemen geri döndük. Senin kafanda uydurduğun şeyler dışında bir sey yok. Ne o kulübe ne de anne bebek.”
Yine aynı masalları anlattı.
Yarın Ayaz’la evleneceğim ve ben ne o kulübeyi ne de anne bebeği kafamdan uydurdum. Ayaz’ın ne denli yalancı olabilecegini görmüştüm ama neden herkes aynı masalı anlatıp duruyordu.
Neden?