İngiltere ve Fransa’nın çok fazla askeri bir varlık göstermediği “Garip Savaş” döneminde, Polonya ve İskandinav ülkelerindeki işgallerini tamamlayan Hitler için artık hedef batıydı. Maginot Hattı’na ve Ardenler’e güvenen Fransa, olası bir Alman işgalinde direniş gösterip, 1. Dünya Savaşı’nda olduğu gibi savaşın bir çıkmaza dönüşeceğini düşünüyordu. Alman Yüksek Komutanlığı’nın tüm itirazlarına rağmen Hitler işgale başlayacak ve Wehrmacht’ın yükselen yıldızları Erich von Manstein ve Heinz Guderian, Hitler’i de şaşırtacak ve inanılmaz bir başarı gösterecekti. Buradan güç alan Hitler, ordudaki Blitzkrieg karşıtı eski komutanları tasfiye edecek ve kendisini Silahlı Kuvvetler Başkomutanlığı’na götürecek süreci başlatacaktı.
Maginot Hattı
1. Dünya Savaşı’nın ardından Alman işgalinin olası bir tekrarından çekinen Fransa, Almanya sınırına bir savunma hattı inşa etmeye başladı. 1925’lerde savaş ihtimalinden uzaklaşıldığı için inşası yavaşlasa da, Hitler’in başa gelmesiyle inşaat tekrar hızlandırılmıştır. Fransa bu hattı Belçika sınırından da geçirip Manş kıyılarına uzatmayı istemişti, ancak Belçika haklı olarak buna müsaade etmemişti. Eğer öyle olsaydı olası bir Alman işgalinde, Alman Ordusu Maginot’u yarmak için Belçika’da daha uzun süre kalacak ve Belçika daha fazla zarar görecekti. Bir taraftan da savunma çemberinin dışında kalıp Almanlara kolay lokma olmak istemiyorlardı. Hattı uzatamayan Fransa savunma kurgusunu şu şekilde kurmuştu; Almanlar hattın etrafından dolaşmak zorunda kalacak ve Benelüks (Belçika, Hollanda ve Lüksemburg bölgesi) işgali başladığında Fransa bu ülkelere asker göndererek, kendi ülkesi önlerinde bir tampon oluşturacaktı. Bir de bölgenin sık ormanlık yapısı göz önüne alındığında, Alman zırhlı birliklerinin zorlanacağı düşünülüyordu. Alman taarruzu başladığında öngörülen gerçekleşti ve Wehrmacht Benelüks üzerine yürümeye başladı. Blitzkrieg’ın ormanlık arazide işe yaramayacağı bekleniyordu ancak hiç de öyle olmadı, zırhlı birliklerini Ardenler’den geçiren Hitler, büyük bir hızla Fransa içlerine ilerlemeye başladı.
Taarruz Kararı ve Alman Yüksek Komutası’nın İtirazları
Polonya işgalinin ardından Batılı güçlerle barış yapmak isteyen Hitler geri çevrildi. Sovyet’lerin tarafsızlığının muhafaza edilemeyeceğini düşünen Hitler, saldırmak suretiyle Fransa’yı barışa mecbur etmeyi düşünüyordu. Yüksek Komuta bu konuda Hitler’e katılıyordu ancak Alman Ordusu’nun Fransa işgali için yeterli kadar kuvvetli olduğunu düşünmüyordu. Orduların sayısal değerlerine bakıldığında Yüksek Komuta’nın haklılık payı hiç olmadığı kadar yüksek olacaktı. Fransa 110 tümene sahipti ve askeri eğitim almış 5 milyon erkekle yeni tümenler oluşturulabilirdi. Hâlihazırda 85 tümen Alman sınırına yığılmıştı bile. İngilizler 5 tümen gönderecek ve Belçika 23 tümen seferber edebilecek durumdaydı. Alman tarafında ise 98 tümenden 62’si hazır haldeydi. Geriye kalan tümenler ise daha çok 1. Dünya Savaşı’nda savaşmış eski ve yaşlı askerlerden oluşuyordu. Üstelik tekrar askeri eğitim görmeleri gerekiyordu. Tüm bunlara ek olarak önemli miktarda tümen Polonya işgaline devam ediyor ve Sovyet sınırında nöbet için tutuluyordu. Tüm bunların ışığında Yüksek Komuta’da zafere inanan tek kişi Hitler’in kendisiydi. Daha genç generaller arasında ise taarruzun yeni askeri doktrinleri ile uygulanmasıyla başarıya ulaşacağını düşünenler vardı. Bu subaylardan en çok öne çıkanlar tahmin edeceğiniz üzere Manstein ve Guderian’dı.
İşte şartların bu imkânsızlığına rağmen Hitler ordularına 12 Kasım’da taarruz etmeleri emrini verdi. Ancak hava muhalefeti nedeniyle bu karar 7 Kasım’da iptal edildi. Kendi emrini iptal ederek zaten sinirlenenin Hitler, Yüksek Komuta’nın bu karar iptaliyle adeta “ohh” çektiğini gördükçe iyice küplere biniyordu. Generallerinin bu isteksizliği üzerine Hitler, Yüksek Komuta’yı 23 Kasım’da Berlin’de toplantıya çağırdı. Bu toplantının neredeyse tamamında Batı’ya taarruzun gereklilikleri anlatıldı. Wehrmacht Başkomutanı Feldmareşal von Brauchitsch’in itirazları sertçe karşılık buldu. Hitler, Brauchitsch ile yaptığı özel görüşmede sitemlerini sürdürdü. Bunun üzerine Feldmareşal istifasını sundu ancak Hitler tarafından kabul görmedi ve emredileni yapması söylendi. Böyle bir ortamda generallerin bir kısmı şöyle bir şey planlamaya başladı; eğer Hitler bu tutumunda ısrar eder ve Fransa taarruzunu başlatırsa, Fransa sınırındaki ordu Berlin’e yürüyecek ve Hitler’i devirecekti. Bu plan İhtiyat Orduları Komutanı General Fromm tarafından kabul edilmeyince uygulanamadı. Zaten kötü giden hava şartları nedeniyle Hitler 1939 yılında Fransa işgaline başlayamadı.
Zorunlu İniş
Hitler yeni taarruz tarihini 17 Ocak olarak belirlemişti ki yanında “Fall Gelb ve Fall Rot” (Benelüks ve Fransa saldırı planı) planlarını taşıyan bir Alman pilot, hava şartları nedeniyle Belçika’ya zorunlu bir iniş gerçekleştirmek zorunda kaldı. Harekât planını ele geçiren Batı’lı kuvvetler plana baktıklarında 1. Dünya Savaşı’ndakine benzer bir plan gördüler. 3 büyük ordu grubundan birincisi Belçika ovalarından asıl taarruzu gerçekleştirecek, ikincisi Ardenler’den destek verecek ve üçüncü ordular grubu ise Maginot Hattı’nda bekleyerek tehdit oluşturacak ve bu hattı koruyan Fransız tümenlerinin asıl Alman taarruzunu karşılamak için Belçika’ya kaydırılmasına engel olacaktı. Bu gelişme üzerine herkesin sinir krizleri geçirmesini beklediği Hitler gayet sakindi. Bir türlü düzelmeyen hava şartlarına bir de bu zorunlu iniş gerçekleşince Fransa taarruzu süresiz ertelendi. Batı’lı kuvvetler, Belçika’nın coğrafyasında Almanların başka bir şekilde saldıramayacağını düşünerek savunma planlarında bir değişikliğe gitmediler. Herkes sık ormanlık alan olan Ardenler’den tank taarruzu gerçekleşmesinin imkânsız olacağını düşünüyordu. Alman Genelkurmayı da bu fikirdeydi. Herkesin saçmalık olarak gördüğü bu fikri öne süren ilk kişi General Erich von Manstein oldu. 1. Dünya Savaşı’ndaki plana sadık kalınırsa taarruzun bir yere kadar süreceğini ve tıkanacağını söylüyordu. Ancak tanklar Ardenler’den geçirilebilirse, Manş kıyısı boyunca Fransa’nın geniş düzlüklerinde hızlıca bir yarma harekatı yapılabilirdi. Tabi bu harekatın başında Blitzkrieg’ın en büyük teorisyenlerinden olan 19. Panzer Kolordusu Komutanı General Heinz Guderian olacaktı. Alman Genelkurmayı, von Manstein’ın bu cüretkar fikrini tabi reddetti. Ancak Hitler ile görüşme şansı bulan von Manstein’ın planı Hitler’e mantıklı göründü. Zaten Yüksek Komuta’nın itirazlarından bıkan ve üstüne bir de planı ele geçirilen Hitler, Manstein’ın planına yeşil ışık yaktı.
Tarih 10 Mayıs’a geldiğinde Benelüks taarruzu nihayet başladı. Dikkati Ardenler’den ilerleyen tanklardan başka bir yere çekmek isteyen Almanlar, 10 Mayıs sabahında Hollanda’ya geniş çaplı bir hava indirme operasyonu başlattı. Tanklar da Belçika sınırı boyunca sürülerek, Hollanda’nın bağlantısı Müttefik Kuvvetleri ile kesildi ve 14 Mayıs’da Hollanda teslim oldu. Sonra ibre Belçika’ya döndü ve hava indirme operasyonları, kara taarruzuna destek olacak şekilde devam etti. 12 Mayıs’da Ardenler’den sessizce geçen zırhlı birliklerin ilk öncüleri Fransa sınırına ulaştı. Luftwaffe (Alman Hava Kuvvetleri) binlerce bombardıman uçağını Fransa’ya sevk etti ve Guderian önderliğindeki Alman zırhlı kuvvetleri, Blitzkrieg’ın yıldırımlarını Polonya’dan sonra bu kez de Fransa’ya düşürmeye başladı. Şehrin zarar görmemesi için Fransız kuvvetleri Paris’den herhangi bir direniş göstermeden çekildi. 14 Haziran’da Almanlar Paris’e girdi.
Fransa’nın Teslimiyeti ve Versay’ın İntikamı
23 Haziran 1940 tarihine gelindiğinde Fransa tamamen teslim oldu. Almanya Kuzey Fransa’yı ve Manş kıyılarını işgal etti. Güney Fransa’da Vichy merkezli kukla Fransa Devleti kuruldu ve Almanya’ya bağlandı. Ancak Hitler’in içi henüz soğumamıştı. 1. Dünya Savaşı sonrası kendi halkını aşağılayan Fransızlardan intikam almak istiyordu ve aldı da. İntikama geçmeden önce bilmemiz gereken bir nüans var, Şark Ekspresi. Şark Ekspresi 1883 ve 1977 tarihleri arasında Paris ve İstanbul arasında yolcu taşımış bir tren. İtalya üzerinden Avrupa’yı geçer ve son durak olarak İstanbul’da durur. Bu ekspresin çok ünlü bir vagonu var, 2419. vagon. Hatırlayacağınız üzere 1. Dünya Savaşı sonrasında Almanlar Versay Antlaşması ile teslim olmuşlardı. İşte bu antlaşma 2419. vagonda imzalanmış ve Fransa’da bir müzeye konulmuştu. Hitler işte bu vagonu getirtmiş ve Fransa’nın teslimiyet antlaşmasını bu vagonda imzalatmıştır. 1918 yılında kibirli bir şekilde Almanları aşağılayan Fransız diplomatlar, 22 yıl sonra aynı vagonda Nazilerin kendilerine söylediği her şeyi kabul ediyorlardı.
Hitler’in 338 Bin Müttefik Askerinin Hayatını Bağışlayan Emri: Dunkirk
Dunkirk, Fransa’nın kuzeyinde, Manş Denizi’ne kıyısı olan bir şehirdir. Almanlar Belçika ve Fransa içlerinde ilerlerken, Müttefik Ordularının büyük bir kısmı Dunkirk’de sıkışıyor ve etrafı Almanlar tarafından kuşatılıyor. Guderian’ın zırhlı birlikleri tabiri caiz ise tam hızını almış Dunkirk’e girecekken Hitler dur emri veriyor. Başta Feldmareşal von Brauchitsch olmak üzere Alman Yüksek Komutası Hitler’e devam edilmesi gerektiğini söylüyor. Heinz Guderian defalarca devam etme emri istiyor ancak verilmiyor. Bu sıkışmayı gören İngiltere, destroyerden tutunda balıkçı teknesine kadar suyun üzerinde duran neyi varsa Dunkirk’e yolluyor. 26 Mayıs ile 4 Haziran arasında 114 bin Fransız dahil olmak üzere tam 338 bin asker Dunkirk’den tahliye ediliyor ve İngiltere’ye götürülüyordu. Hitler’in bu olaydan sonraki tavrını Batı Cephesi Harekat Başkanı olan General Blumentritt’in sözlerinden direkt aktaracağım: “ Hitler’in keyfi oldukça yerindeydi. Seferin seyrinin hiç şüphesiz bir mucize olduğunu kabul edip, bize savaşın altı hafta içerisinde biteceğine dair görüşünü belirtti. Müteakiben Fransa’yla makul bir barış yapmak istiyordu ve bunun ardından İngiltere’yle anlaşmaya varmak adına zemin hazır olacaktı. Akabinde İngiliz İmparatorluğu’ndan hayranlıkla söz edip, mevcudiyetinin gerekliliğinden ve İngiltere’nin dünyaya getirmiş olduğu uygarlıktan bahsetmek suretiyle bizi hayrete düşürdü. Omuz silkerek İngiliz İmparatorluğu’nun tesisinin ekseriyetle sert vasıtalar aracılığıyla başarıldığını, lakin rende yapılan yerde talaşların uçuşacağını söyledi. Dünyanın dengesi adına ikisinin de temel unsurlar olduğundan bahsederek İngiliz İmparatorluğu’nu Katolik Kilisesi ile mukayese etti. İngiltere’den tek istediği Almanya’nın Kıta Avrupası’ndaki konumunu kabul etmesiydi. Almanya’nın kaybettiği sömürgelerin iadesi arzu edilir olmakla beraber şart değildi ve askerlerinin herhangi bir yerde herhangi bir güçlük yaşamaları durumunda İngiltere’ye destek dahi teklif edecekti. Sömürgeler savaş durumunda elde tutulamayacakları için esasında bir itibar meselesiydi ve tropik bölgelere ancak az sayıda Alman yerleşebilirdi. Konuşmasını amacının İngilizlerle, kabulünün şereflerine aykırı düşmeyecek bir temelde barış yapmak olduğunu söyleyerek neticelendirdi. Daima Fransa ve İngiltere’yle anlaşılmasından yana olmuş olan Feldmareşal Rundstedt, bu görüşler karşısında memnuniyetini dile getirip, Hitler’in ayrılmasından sonra derin bir ohh çekti ve ‘Pekala, eğer istediği başka bir şey yoksa sonunda barışa kavuşabiliriz’ diye belirtti”.
Buradan da anlaşılacağı üzere Hitler, bir iyi niyet göstergesi olarak Dunkirk tahliyesine müsaade etmiştir. İngiltere ile yapılacak olan barış antlaşmasında faydası olacağını düşünmüştür. Ancak İngiltere, Almanya ile barış yapmayacak, Hitler’in de canını bağışladığı 338 bin asker, Normandiya Çıkarması ile Almanya’ya karşı savaşmak için tekrar dönecekti.
Kapak fotoğrafı: Şark Ekspresi’nin 2419. vagonu önünde bekleyen Alman bürokrat ve Yüksek Askeri Komutası üyeleri. Soldan sağa doğru; Joachim von Ribbentrop, Wilhelm Keitel, Hermann Göring, Rudolf Hess, Adolf Hitler ve Walther von Brauchitsch