20. yüzyılın birinci çeyreği Türk toplumunu büyük bir sınavdan geçirdi. Trablusgarp Savaşı ile Trablusgarp ve 12 adanın kaybı, Balkan Savaşları ile Balkan topraklarının bir kısmının kaybı ve ardından 1914-1918 yılları arasında yaşanan I.Dünya Savaşı sonucunda imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşması ile Anadolu topraklarının da işgal edilmesi. I.Dünya Savaşı devleti yıkmakla kalmadı, vatan topraklarının tamamının elden çıkmasına sebep olacak Mondros Ateşkes Anlaşması’nın da Osmanlı heyeti tarafından imzalanmasına sebep oldu. Anlaşmada öyle maddeler vardı ki (7. Madde) bütün ülkenin işgaller ile karşı karşıya kalmasına sebep oldu. Nitekim, İtilaf Devletleri bu durumdan faydalanma fırsatını kaçırmadılar. Anadolu dışındaki vatan toprakları zaten kaybedilmiş, sıra Anadolu topraklarına gelmişti. İngilizler, Fransızlar, Rus destekli Ermeniler, Gürcüler, İtalyanlar, İngiliz destekli Rumlar; her biri ülkenin bir kısmını almak, koparmak, parçalamak için fırsatı yakalamışlardı.
Bu sırada Yıldırım Orduları komutanı olan Mustafa Kemal Atatürk, anlaşma gereği ordusunun dağıtılması sebebi ile İstanbul’a geldi ve boğazda demirlemiş İngiliz gemilerini görünce yanındaki yaverine “Geldikleri gibi giderler” dedi. Bu söz, o gün bir Osmanlı subayı olan Mustafa Kemal’in, Türk toplumunun işgallere karşı nasıl davranacağının en net ifadesi idi.
Türkler I.Dünya Savaşı’nda çeşitli cephelerde savaşmalarına rağmen, sadece Çanakkale ve Kut’ul Amare cephelerinde başarı sağladılar. Buna rağmen, Mondros’tan sonra payitaht İstanbul dahil, İzmir, Çanakkale, Manisa, Balıkesir, Bursa, İzmit, Kütahya, Eskişehir, Aydın, Muğla, Konya, Akşehir, Afyon, Hatay, Antep, Urfa, Mersin, Adana, Antalya, usul, Kerkük, Kars, Batum, Samsun, Zonguldak illeri adı geçen devletler tarafından işgal edildiler.
15 Mayıs 1919’da İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edilmesi, bardağı taşıran son damla oldu ve Kuva-i Milliye güçlerinin, Kuva-i Milliye Ruhu’nun ortaya çıkmasını sağladı.
Bir gün sonra 16 Mayıs 1919 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk Sultan Vahdeddin tarafından Samsun’a gönderildi. 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Atatürk Samsun’a çıktı. O, daha İstanbul’da, İngiliz gemilerini gördüğünde “Geldikleri gibi giderler” dediğinde, arkadaşı Rafet Ferit’e “Hata ettim, İstanbul’a gelmemeliydim. Ne yapıp edip Anadolu’ya dönmenin çaresini bulmalı” diyerek zihninde Anadolu’ya geçme ile ilgili hazırlıklar yapmaktaydı.
Samsun’a çıkan Mustafa Kemal Atatürk, oradan Havza’ya geçip, Havza Genelgesi’ni, ardından Amasya’ya geçip Amasya Genelgesi’ni yayınladı. Erzurum’da Erzurum Kongresi’ni ve Sivas’ta Sivas Kongresi’ni yaptıktan sonra, Ankara’ya geldi ve Büyük Millet Meclisi’ni açtı. Ankara’da Kurtuluş Savaşı’nın savaş dönemini yönetti. En nihayetinde 29 Ekim 1923 tarihinde Osmanlı Devleti’nin mirasçısı olarak Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu ve böylece Türk tarihinde günümüze kadar devam eden sürecin mimarı oldu. Cumhuriyetin kuruluşu ile Türk toplumunun çetin sınavı başarı ile atlatılmış, vatan bildiğimiz topraklar işgalden kurtarılmış oldu.
Yani, 19 Mayıs; işgalciler, gizli anlaşmalara uygun olarak Anadolu topraklarını pay ederken, Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a çıkması ve Kurtuluş Savaşı’nı başlatması, kaybedilen devletin yanı sıra kaybedilen vatanın da geri alınması için Türk Milleti’nin şahlanışının başlangıç tarihidir. Türk toplumunun, Türk Devleti’nin kendi küllerinden yeniden doğuşunun tarihidir.
Bölgemiz ateş çemberinden geçerken, içinde yaşadığımız vatan toprakları üzerinde Cumhuriyetimizin kurulduğu şartları unutmadan,” iyi ki bir devletimiz var, o bize bırakılan en büyük mirastır,” bilinci ile davranmak durumundayız. Yoksa yeniden kendimizi ateş çemberlerinin içinde bulmamız an meselesi olabilir.
19 Mayıs’ın 102. yılında o günleri yeniden düşünmenin faydası var.