İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu tarafından Haziran 1948’de hazırlanmış ve 10 Aralık 1948’de Genel Kurulun Paris’te yapılan oturumunda kabul edilmiştir. Ve bu gün bu şekilde anlam kazanmıştı.
Amaç neydi biliyor musunuz 2. Dünya Savaş’ından sonra dünyadaki devletler bireylere tanınan hak ve özgürlüklerin güvence altına almak istemeleri. İnsanlık onurunu incitmeme kırmama ve insanca yaşama hakkı tanınmıştı.
Çünkü savaşlarda insanların insan olduğunu unuttuğu bir sistem gelişiyordu. Tecavüzler, yağmalar, katliamlar, kıtlıklar…
Savaşlar bitince izlerini hala taşıyan insanlar vardı, öyle şeyler yaşamışlardı ki onlar ölse de acıları bizlere miras olarak kalmıştı. Çünkü hiç birimiz gaz odalarında Tanrıyı reddedecek kadar acı çekmemiştik. yada utanç duvarlarının ardında hayatta kalmaya çalışmamıştık.
Sonrasında insanca yaşamak hepimizin hakkı kardeşlerim dediler sağ olsunlar ama biraz geç demişlerdi.
Yıllar geçiyordu her ülke üstünlüğünü göstermek adına tek tek savaşa giriyordu. Bu modern dünyanın kuruluşuna dair adımlardı. Hatta Türkiye’nin tarihçesine baktığımızda elbette acı dolu insanlık dışı savaşlar göreceğiz.
Menemen’de yunan askerleri tarafından tecavüze uğradığı için kendini öldüren kadınların ahı erkek egemenliğin asla omuzlarından düşmeyecek bir ah olacaktır.
Her savaşa giden askerin ırkı ne olursa olsun dilinden elbette ki şu cümleyi duyacaksınız “Silah namustur düşman eline düşmemelidir.” Tüm namuslarını buzdan bir demir parçasına yükleyen erk düzen kendilerine zerre namus bırakmayarak uğruna savaştıkları paçavraların da aslında gerçek yüzlerini göstermiştir.
“Dişlerimi çektiler, koridorlarda sürüklediler, gece olmasın diye dua ediyordum çünkü kabloyla yatağa bağlayıp tecavüz ediyordu askerler”
okurken yüzünüz kızardı mı? Bu sözler Bosna savaşından sağ çıkmış ama ruhunu o yatakta öldürmüş bir kadının sözleri. 2011 yılında röportaj veriyor isimini gizleyerek NBC’ye
“Biz o tesislerden kurtulan kadınlar olarak sanıyorduk ki eğer konuşmazsak bu acıları hiç yaşamamış sayacaktık.”
Kadınlar kendilerinden içlerinde ki acıyı öldürerek kurtuluyor. Savaş sonrası yetimhaneler PİÇ doluydu. SAVAŞ PİÇİ…
Daha da yakın tarihlere geliyoruz hazır mısınız ?
Uğur kaymaz onu hep şöyle hatırlayacağım “13 yaşında 14 kurşun”
Ceylan Önkol bir gazete haberi ile hatırlayacağım onu “Kardeşi ceylanın parçalarını topluyor”
Taybet İnan Sokakta 7 gün cesedi bekletilmişti. Sokağa çıkma yasağı yüzünden evlatları annelerini köpekler yemesin diye evden hep bir şeyler fırlatarak korudu.
Eric Garner’ın son iki kelimesi (Nefes alamıyorum) tüm protestoların ve hak arayışının sloganı olmuştu.
Şimdi soralım mı kendimize Tamam bu gün 10 Aralık ama insan mıyız gerçekten devletlerin gözünde ?
İnsanlığını kaybetmiş savaşmak için naralar atan beylere oy verirken “Biz üstün ırkız bizden olmayan ya ölecek ya itaat edecek” diye inletirken sokakları TV’leri sosyal mecraları bizler de bunlara alkış tutarken insan mıydık acaba?
İşkencede sırf haklı gördükleri davalarını savunan kadınların memeleri kesilirken kadınlık, insanlık, analık onurları ayaklar altındayken
yahut babası, oğlu yada kocası konuşmuyor diye karşılarında tecavüz edilirken aklımıza geliyor muydu insanlık ve hakları !
21.y.y’da hala bir ülkenin başkanı çıkıp “Biliyorlar ki iktidardan indirilirsek buralarda terör çeteleri dolaşacak, beyaz toroslar dolaşacak”
yada hala gülerek “Asit kuyularını unuttunuz mu ” diye espriler yapılabiliyorken söyler misiniz hala insan mıyız ?
onlarca çocuğu okullara değil sokaklara çalışması için döken sistemi alkışlarken ,
kadını öldürene madalya takıp ocaklar da başkan yaparken ,
kovaladığı suçlunun eceli olduğu halde sistem yanlısı olduğu için elini kolunu sallayarak gezebildiği ,
6 aylık bebeği tandırda yakan annenin haberi duyduğumuz halde
Kadın cinayetlerine son verilsin diyen kadının ilk cinayete kurban verilmesine,
Toplumun dayattığı ama sen erkeksin ! baskısı yüzünden beceremiyorum diye intihar eden onca genci gördüğümüz halde hala diyebiliyor muyuz ?
Hala İnsan haklarından bahsedebiliyor muyuz ?
Hala bu sistemi alkışlarken savururken uğruna evlatlarımızı harcarken her türlü hakkımızı söke söke elimizden alırlarken hala diyebiliyor muyuz
Günün anlam ve önemini !
diyemiyorsunuz
diyemeyeceksiniz
dedirtmeyecekler
öfkenizi kin ile bileyin
susmayın haklısınız bağırın
“İNSANIM İNSANCA YAŞAMAK BENİM DE HAKKIM” diye.
Tahir Elçi’yi hatırlar mısınız kardeşlerim ?
Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi, 28 Kasım 2015’te ölümlerin, çatışmaların, sokağa çıkma yasaklarının son bulması için yaptıkları basın açıklaması sırasında çıkan çatışmada vurularak öldürülmüştü. Eşi Türkan Elçi ise şöyle bir şey paylaşmıştı
Öldüre öldüre bitiremediğiniz haklarını çiğnemeden duramadığınız yaktığınız tecavüz ettiğiniz kadınlardan öğreneceğimiz ne çok şey var değil mi..
Kocasının katilinin bile insan olduğunu onurunu ayaklar altına alınmaması gerektiğini savunuyor.
bedbaht bir çağın kadınlarıyız ama bizler sizlere direnmeyi öğreteceğiz. !
Keşke erkeklerinde rahmi olsaydı belki savaşlardan tiksinirlerdi.