Saat 00:21 .
Aklımdaki bin ayrı tilkinin kuyruğunu atılmamış kuyulardan çıkarmaya çalışan delilere hayretle . Saçmalama’ nın sanat ve zanaat olması gereken küçücük dünyamızda bundan daha hakir gördüğümüz – sırf insan bir şey demesin diye- yollara baş vurmuşluğumuz da çok . “Ağabey, valla şunun şurasında iki yakamızı bir araya getiremediğimiz hayatımızı ; güzelleştiremediğimiz çirkinlikleri döküyoruz “ diyerek hem kendimizi hem karşımızdakilerini kabullenişimizi döküyoruz ortaya . Dedim dedim de ne dedim ?! Bu gece saçmalayalım . Dışarıda aman diyim bir kar fırtınası , burası da doğu öyle İstanbul’un kış olarak adlandırdığınız serinliği değil . Neyse velhasıl kelam çıplak ayakla araladığım balkon kapısından parmak uçlarımla yürüye yürüye balkonun duvarında üzerinde karga ayak izi olan karı alıp aynı çeviklikle içeri koşayım . Soba da geçmiş yatağımın yanına küçük kül takasını alıp içine o karı yerleştiririm . Yorganın içine girip dalgın gözlerle kara bakarım . Acaba elimle şekil verse miydim ? Bilemedim . Sonra bir düşünce sarardı beni “ binlerce kusursuz kar tanesi nasıl olur da bir araya gelip ezilip büzülüp bir sıraya düzülür ?Bu da yetmezmiş gibi azcık yüzüne gülüverin eriyip gider “ Perdeler kapalı . Lamba kapalı , kapı kapalı . Damlamasın diye gözlerim de kapalı . Sonra kar diyor bana:
“ Salıver a canım o güzelim incileri , neyden incindiysen bırak uluorta yere . Bana bak bana akıllım ne güzel yok oluyorum . Kabullensene kendini … “
Ben tabi yapıştırıyorum cevabı :
” Beni bana düşman eden şu dünyada bi kendime ağlarım zaten . Ben kendimi ellerimle nasıl bu hale getirdim . “
Karın ağzı iyi laf yapıyor tabi . Bir tartışmadır içten içe bitiriyor beni . Yapmalısın sen uyandığında bu olmalısın . Tartışmaktan yoruluyorum . Sonra sabah oluyor . Kalıyorum yattığım gibi bi nefretle işlerimi yapıyorum . 21. Yüzyıldan anlamadıklarımla baş başa … Salıver a cânım salıver . Kalk evi süpür , bulaşıkları yıkayıver. Al koynuna yine bir avuç kar . Utanıver!